
Olgay GÜLER
Edirne tarihinde uzun yıllar saklı kalmasının ardından yeniden gün yüzüne çıkarak kentin simgesi haline gelen 'Edirne Kırmızısı', Yazar Sabriye Cemboluk'un 6 aylık araştırma ve yazım sürecinin Roman türünde bir kitapla okuyucuyla buluşmaya hazırlanıyor.
Özellikle ilk üretilmeye başlandığı dönemde bir çok casusluk hikayelerini konu olan, elde edilmesi zor bir renk olarak nitelendirilen Edirne Kırmızısı, yakın sürece kadar tarihin tozlu sayfalarında unutulmuştu. Hudut Gazetesi'nde Orkun Akman'ın araştırma yazısıyla yeniden gün yüzüne çıkan, ardından araştırmalar ve projelere konu olan Edirne Kırmızısı, şimdi de roman türünde kitapla okuyucuyla buluşacak. Çocukluğunun geniş bir dönemini kentte geçiren ve kendisini 'Edirneli' olarak nitelendiren Yazar Sabriye Cemboluk'un kaleme aldığı Edirne Kırmızısı, şimdiden meraklılarını heyecanlandırmaya başladı. Cemboluk, romanını bitirdiğini sosyal medya hesabından açıklarken, ilk ipuçlarını da Hudut okuyucuları için paylaştı.
'EDİRE KIRMIZISI BİR ROMAN OLACAKSA, BUNU EDİRNELİ BİR YAZAR YAZMALIYDI'
Edirne Kırmızısı'yla ilgili ilk dikkatini çeken şeyin Edirneli Araştırmacı Aydemir Ay tarafından paylaşılan bir Hudut Gazetesi haberi olduğuna dikkat çeken Cemboluk, "İmza günü telaşı içinde haberle çok fazla ilgilenemedim ama enteresan bir bilgi olarak aklımın bir kenarına yazdım. Akşam üstü Aydemir Ay ziyaretime gelince, ona tekrar sordum. Aldığım cevaplar, yazar olarak beni, son derece heyecanlandırıcı ve ilham vericiydi. Çünkü Edirne Kırmızısı, tarihin tozlu katmanları altında kalmış, değerli bir mücevher gibiydi. Gün ışığına çıkarılması için yapılan çok yönlü çalışmalar vardı. Bu muhteşem rengin, eşsiz parıltısını edebiyat ile duyurmak her yazarın yazmak isteyeceği bir konuydu. O anda kararımı verdim. Eğer Edirne Kırmızısı bir roman olacaksa, bunu Edirneli bir yazar yazmalıydı ve o ben olmalıydım. Kimseler bu alana girmeden, kararımı açıkladım" dedi.
'900 KİLOMETRE YOL YAPARAK O GELİNLİĞİ GÖRDÜM'
Roman yazma kararını aldıktan sonra araştırma sürecinin başladığını ve bunun için çok uğraş verdiklerini kaydeden Cemboluk şöyle devam etti:
"O günlerde Karaağaç'ta açılmış tekstil sergisinde, gerçek Edirne Kırmızısı bir gelinliğin sergilendiğini duydum. Ceren yayınlarının sahibi Şeref Kurtiş ile beraber derhal oraya gittik. Ne yazık ki, gelinliğin sahibi olan Emel Aksoy hanım, bir gün önce alıp, Söke'nin Doğanbey köyündeki özel müzesine götürmüş. Göremediğim için çok üzüldüm ama vazgeçmedim. Edirne'den yaklaşık 900 kilometre yol yaparak Emel hanımın müzesine gittim. Sağ olsun Emel hanım beni çok iyi ağırladı ve bilgilendirdi. Eski bir Edirneli ailenin kızı imiş. Gelinlik ise babaannesi hanımefendiye aitmiş. Nihayet gelinliği görebileceğim bölüme girdik. O kadar heyecanlanmıştım ki, baştan aşağı ter bastı. Bölümde sergilenen bir çok tarihi eser gözümden silindi. Sadece o eşsiz Edirne Kırmızısı rengi görüyordum. Eskilerin şarabi, yenilerde fuşya denilen bir renk karışımı vardı. Şeffaf ve etrafına etkileyici bir ışık saçıyor gibiydi. Yavaşça yaklaşarak, parmak uçlarımla dokundum. Bu dokunuş benim için, bardaktaki lezzetli bir içeceğin tadına bakmaya benziyordu.. O bölümde ayrıca Emel Aksoy hanımefendinin Edirne Kırmızısı bebeklik yorganı ve minik yastığı da bulunuyordu. O da benim için romanda kullanacağım başka bir ilham konusu olmuştu.
'KENDİ MEMLEKETİNDE UNUTULMUŞ OLAN RENK, ELLERİN MEMLEKETİNDE UNUTULMAMIŞ GİBİYDİ'
Araştırmalar bu kadarla bitmezdi. Almanya'ya dönünce başka bir müzenin peşine düştüm. Yaşadığım yere üçyüzelli kilometre mesafede bulunan Fransa'nın önemli dokumacılık merkezlerinden birine, Mulhouse şehrindeki müzeye gittim. Orada büyük ve zengin Edirne Kırmızısı bölümü vardı. Ne yazık ki, bir talihsizlik yaşayarak, o bölüme giremedim. Yetkililere neden geldiğimi anlattığımda bana sayısız fotoğraf ve film gösterdiler. Daha sonra şehrin dokusunu gezdim. Tıpkı Edirne gibi içinden nehir geçiyordu. Ve dokuma fabrikaları, boya atölyeleri Ren nehrinin kenarında yer alıyordu. Her yerde Edirne kırmızısı hediyelik eşarplar, küçük yastıklar, kartpostallar falan satılmaktaydı. Biraz içim acıdı. Kendi memleketinde unutulmuş olan kırmızı mücevher, ellerin memleketlerinde hiç unutulmamış gibiydi.
'6-7 AYLIK ARAŞTIRMA SÜRECİ OLDU'
Altı-yedi ay kadar bir zamana yayılan araştırmalarım sırasında Aydemir Ay ile defalarca yazıştım. İngilizce, Fransızca hatta Almanca kaynakları araştırdım. Daha sonra romanın geçeceği Edirne ve diğer şehirleri, ülkeleri belirledim. Yaşandığı tarihe uygun başlaması gerekiyordu. İlk sayfalarda Girit'in Resmo kalesinin fethi ile saraya bir cariye olarak satılan Evmenia'nın hikayesini okuyacaksınız. İstanbul sarayında, dönemin padişahı 4'üncü Avcı Mehmet'in gözdesi olacak ve Rabia Gülnuş Hatun adını alarak, bir süre sonra Edirne'ye gelecektir"
Roman'da Edirne'den bir çok semt ve mekan kullandığını, ayrıca Avrupa'da da bir çok şehrin geçtiğini söyleyen Cemboluk şöyle devam etti:
ROMAN HEM EDİRNE'DE HEM DE AVRUPA'DA GEÇİYOR
"Edirne' de kullandığım semt ve mekanların belli başlıklarını ise şöyle sıralayabilirim. Edirne sarayı, Eski saray, Rüstem Paşa Kervansarayı, Bayazıd Şifahanesi, Meydan Mahallesi, Kazık Meydanı, Ayşekadın semti, Sarayiçi'nin karşısındaki Roman vatandaşlarımızın yaşadığı semt ve Kırlangıç Bayırı ile elbet de nehir taşımacılığında kullanılan Tunca, Arda ve Meriç nehirleri var. Romanın son bölümünde bir de Tayakadın Köyü'ne kadar uzanıyorum. Romanın Osmanlı topraklarının dışında yer alan bölümleri, Girit - Resmo kasabası, Fransa'nın Mulhouse kasabası, Almanya'da bulunan Bade-Baden kasabası ile İngiltere'nin biri doğusunda biri batısında kalan Glasgov ile İskoçya da Leven nehri kenarında yer alan Alexandria şehridir.
'CASUSLUK SAVAŞLARI VAR'
Romanda kısaca, Edirne Kırmızısı rengin doğuşu ile birlikte ortaya çıkan saray entrikaları, ayrıca ikisi İngiltere den biri Fransa'dan gelmiş olan casusların yıllar süren endüstri casusluğu savaşları var. Bunlardan başka dönemin Edirne'sinin gastronomi ve yemek kültürünü, yemek çeşitlerini hatta kullanılan kap kaçaktan, zümrüt uçlu altın kaşıklara kadar pek çok ayrıntıyı okuyabileceksiniz. Bu bilgiler için kendisinden yardım aldığım sevgili Müşerref Gizerler hanıma buradan ilk teşekkürümü de sunmuş olayım. Romanın önemli kahramanlarından biri Ebe Gülzade Hatun tiplemesi için, Kuşadası'nda yaşayan ebe-hemşire sevgili Sabriye Soyer hanıma da bir teşekkür borcum var. Editörlüğünü ise 'Son Talika' kitabımın editörü sevgili Ozan Kesim üstlendi. Bir kaç hafta içinde, kusursuz bir kitapla okuyucularımıza ulaşacağımı sanıyorum.”
EDİRNE'YLE İLGİLİ MERAK EDİLENLERE CEVAP BULACAKSINIZ'
Yakın süreçte yayınlanacak romanda Edirne ile ilgili de merak edilenlere de okuyucunun cevap bulacağını kaydeden Cemboluk, "Romana başlarken aklımdaki deli sorulara da galiba cevap bulmuştum. Edirneliler kırmızıyı neden o kadar çok severler? Neden 'İkibuçuk lira fazla olsun, kırmızı olsun" derler? Edirne'nin boyacıları neden birinci? Burada söylenmek istenen ayakkabı boyacılığı değilse, neydi? Çarşıdan aldım pirinci diye başlayan beyit de Edirne ovalarında yüzlerce yıldır ekilen lezzetli pirince mi dikkat çekiliyor? Edirne'nin Romanları neden o kadar ünlü ve diğer yerlerde yaşayanlardan daha farklıdır? Şakayla karışık, satır aralarında bu deli soruların da cevaplarını bulacaksınız" diye konuştu.