
Gidemediği İzmir’e bisikletle gitmeye karar verdiğinde yıllar 1961’i göstermektedir. “Gidemezsin, vazgeç” dediler, dinlemedi kimseyi yola çıktı. 4’üncü günün akşamında İzmir’e varmıştı. Dönüşü İzmir – Bursa – Mudanya -İstanbul üzerinden yine bisikletle oldu.
Edirne - Karağaç arasında yürüyüş yaparken buluşuyoruz Zurnazanlı ailesi ile. Oğulları Selçuk onları oraya kadar arabasıyla getiriyor her gün, İbrahim bey eşiyle birlikte bir saat kadar yürüyüş yapıyorlar sağlıklı kalmak adına.
İbrahim Zurnazanlı 1934 yılında Edirne’de doğar. Annesi Edirne’nin yerlilerinden olsa da dedesinin anlattığı anne tarafının kökeninin Hazar Denizi’nin kuzey tarafından olduğudur. Babası Selanik göçmenidir Cumhuriyet öncesi yıllardan. İlkokul, ortaokul sonrası liseyi 1953/54 yılında Sanat Okulu’nda bitirir. İki kardeştirler, kendisinden 4 yaş küçük doğan kız kardeşi küçük yaşta ölünce evin tek çocuğu olarak yaşamını sürdürür.
ATATÜRK’Ü ANIMSIYORUM
“İlk anılarımdan birisi 1938 yılıdır. Atatürk son defa Edirne’ye geldiği yıl. Annem beni erken yatırdı, ‘sabah Atatürk gelecek erken yat sabah erken kalkacağız’ diyerek. İlkbahar da geldi, güzel bir havaydı. Trenle geldi Edirne’ye Atatürk. Vagonundan inerek yürüyerek karıştı halkın arasına. O zamanlar Belediye başkanı karşılıyordu Devlet başkanlarını.
2.Dünya Savaşı yıllarında çok zorluklar çekti Edirne. Açlık olduğunu, insanların açlıktan öldüğünü duyardık, fısıltılarla. Savaş yıllarında açlık görmedik biz. Babam çift atlı arabasıyla nakliyatçılık yapıyordu. Trakya’nın her tarafına yük götürüp getiriyordu. 1940 yılında bir akşam aç yattık kardeşimle. Gece birde babam gelmiş işten, mısır unu getirmiş. Hemen kaçamak yaptılar, biz de kardeşimle karnımızı doyurup öyle yattık yeniden.
Bisiklete ortaokul yıllarında başladım. Binek türü bir bisikletim vardı. Edirnespor adına yarışma durumumuz olunca bizlere ‘Besa’ marka İngiliz malı bisiklet geldi. 10 vitesli, önde çift ayna, arka dişli 5’li. Koşmaya başladığımız yıllarda Nazmi Çelik halen bisikletiyle yarışlara katılıyordu. 1951 yılında Nazmi Çelik ile birlikte koştuk iki yarışta. Birinde bir bisiklet boyuyla beni geçti birinci oldu, diğerinde ben onu bir bisiklet boyu geçerek birinci oldum. Nazmi’nin şampiyonluğu da vardır, o yüzden ona “Şampiyon Köfteci” diyorlardı.

NAZMİ ÇELİK, TEVFİK YEŞİLLİ, MEDAFİL SEN, ŞEFİK GÜLGEN VE BEN 5 KİŞİ KOŞTUK
O yıllarda Nazmi Çelik, Tevfik Yeşilli, Mefadil Sen, Şefik Gülgen ve ben olmak üzere 5 kişi Edirnespor adına koştuk. Başımızda Edirnespor lokalini çalıştıran, aynı zamanda Edirne Bisiklet Ajanı olan Doktor Mehmet Akaybin ağbimizdi. Lakabı “Kel Mehmet”ti.
İstanbul/Edirne arasını koştuk Edirnespor Bisiklet Takımı olarak. 6 saat 20 dakika sürdü yolculuk. Otobüsler bile o dönemde bu yolu ancak 4 saatte alabiliyorlardı. Yarışı bitirebilen Nazmi Çelik ve ben olmuştum.
1950’li yılların de Edirne çok seyrek bir şehirdi. Araba çok az, insan az, sakin bir şehirdi Edirne o yıllarda. Saraçlar Caddesi esnafı kendi dükkanlarını işleten esnaflardı. Ara ara göçmenler gelirdi Edirne’ye. Ben de tatillerde hiç boş durmadım, hep çalıştım. 1947’den 54’e kadar sayacı İbrahim Şanlı’da çıraklık yaptım.

TREN MAKİNİSTLİĞİ DE YAPTIM
1954’ten sonra İstanbul’a gittim trenlerde makinistlik yapmak için. Daha önce Devlet Demir Yolları’na müracaatım vardı iş için. Çağırdılar, 20 ay boyunca trenlerde makinistlik yaptım.
Aslında iş anlamında girmediğim boya kalmadı. Çeşitli işler yaptım. Çocukluğumda sayacılık, trende makinistlik, askerlik sonrası Türkiye Kredi Bankası’ndan 1961 de ayrıldım. 62’de Ticaret Bankası’na muhasebeci olarak girdim, lojman verdikleri için orayı tercih ettim. Daha sonra Trakya Birlik’in kurucu dört kişisinden biri benim. Genel Müdür İzzet Arda, ben müdür vekili ve muhasebeye bakıyordum. Katibemiz Nazike hanım ve odacı Remzi vardı birde. Şekerci Hüsamettin’in dükkanının üzerinde dört kişi kurmuş olduk Trakya Birlik’i. Bankalardan ayrılma nedenim amirlerimle anlaşamamam olduğu gibi Trakya Birlik’ten ayrılmam da yine aynı şekilde oldu. Trakya Birlik’te muhasebeyi ben kurdum İtalyan sistemine göre.

TRAKYA BİRLİK’İ 4 KİŞİ KURDUK
Ticaret Odası muhasebecisi Necmi ağbi vardı. Biz Trakya Birlik olarak üç deftere tabi olacağımız için o bizim için sadece köy bakkalının veresiye defteri gibi bir defter imzalatmış. Kayıtların sağlam tutulması için üç defterin de işlem görmesi gerekiyordu. Tartıştık, oradan da ayrılmak zorunda kaldım.
Trakya Birlik’ten ayrıldıktan sonra elektronik işiyle uğraştım. Öğretmenim Selahattin İşler okuldan çıktıktan sonra ek iş olarak Phılıps radyoların tamirlerini yapıyordu. O zaman Phılıps’ı sadece Ali Rıza Nurışık satıyordu. Perihan ablanın eczacılık yaptığı yerdeydi, kendi dükkanlarıydı. Ben ondan bir şeyler öğrendim, daha sonra İstanbul’a bir aylığına Phılıps siyah beyaz televizyon tamirciliği kursuna gittim Gümüşsuyu’na. Her 15 günde bir 1700 Opel arabamla çıkıp 315 km yol yaparak yolumun üzerinde tamirleri yapıyordum. Trakya’nın yarısı bendeydi Philips servisi olarak. Daha sonra Tekirdağ servisinin alanını arttırmak için benim bölgemden kısıtlama yapılınca bıraktım Phılıps servisini. Kendi dükkanımı açarak özel servis olarak çalışmaya başladım ve uzun yıllarda tek başıma bu işi yaptım.
BİSİKLETLE İZMİR’E
Bisikletimle İzmir’e gidişim biraz maceralı oldu. Yolculuktan çok gitmeden öncesi önemli. O zaman Türkiye Kredi Bankası’nda çalışıyordum. Bugünkü Akbank’ın olduğu yerde. Bankada arkadaşlarla sohbet ediyoruz, ‘tatilde ne yapacağız, nerelere gidelim?’ diye. Bir arkadaşım daha vardı ikimiz karar verdik İzmir’e bisikletlerle gitmeye, ona izin çıkmayınca ben tek başıma yola çıkmak zorunda kaldım 1961 yılında. Pek de antrenmanlı değildim yola çıktığımda. 10 vitesli yarış bisikletiyle çıktım yola. Üzerimde Edirnespor forması, yanımda da anahtar takımı, yedek lastik falan. Fazla eşya yoktu yani. İlk gün yola çıktığımda Keşan’da mola verdim. İkinci gün Çanakkale’ye vardım. Üçüncü günümü Ayvalık’ta geçirdikten sonra dördüncü günümde İzmir sınırlarına ulaştım ve geceyi İzmir’de geçirdim. Gidişte de, dönüşte de tekerleği patlatmadan tamamladım yolculuğu.
Dönüşüm İzmir, Bursa, Mudanya, İstanbul üzerinden Edirne şeklinde oldu. Mudanya’dan İstanbul’a gemi ile geldim, İstanbul’dan yine bisikletle Edirne’ye döndüm. Gidişte bir defa köpekler çıktı, kilitli pedallar kullandığım için düştüm ve sol dirseğim yaralanmıştı. Dönüşte de Bursalı bisikletçilere rastladım. Mudanya’da iskeleye kadar birlikte pedal bastık. Sohbet ettik. Beni tanımıyorlardı, ama bir dönem önce Bursa’daki yarışlarda olan büyük kazada Seçkin Yeşilli’nin ve Muammer Çelik’in yaptığı kazayı anımsadılar. Ben onlara o kazada yaralanan Seçkin’in ağabeyi ile Muammer’in de babasıyla yarıştığımı söyledim.
1979 yılında 44 yaşımda evlendim. Eşim 32 yaşımdaydı, ilk oğlum Selçuk 1981 yılındaki halen birlikteyiz, ikinci oğlum 1983 yılında doğdu onu ne yazık ki 99 Gölcük depreminde yitirdik. 1995’e kadar bilardo oynadım. En son üç bantta Edirne şampiyonu olduktan sonra bilardoyu da bıraktım. Hayatım renkli geçti, görüyorsun şu anda bile eşimle yürüyüş yapıyoruz her gün. Son bir yıldır bu yürüyüş saatleri dışında asla dışarı çıkmıyoruz, sağlığımıza dikkat ediyoruz.”