
DERLEME :
Gönül UYANIKTIR
"Artık sizden şikâyete hakkım var, sevgili kardeşim. Ben sizleri eğlendirebilmek için burada olanları yazıyorum, siz ise Londra'nın çok kasvetli olduğundan bahsediyorsunuz daima. Sizin için bir değişiklik olmadıkça bunun böyle olması normaldir. Ama benim gibi iki aydır hiç haber almayanlar için, size göre en eski havadisler bile, gayet hoştur. Beni memnun etmek istiyorsanız lütfen daha teferruatlı anlatınız.
Size Edirne'nin yeniliklerinden uzun uzadıya bahsedeceğim. Beni Türk elbisesiyle görseniz şaşarsınız. Ama yine de benim gibi siz de bu elbiselerin bana çok yakıştığını söylersiniz. Size resim göndereceğim, ama yine de kıyafetimi tarif edeyim.
Önce, gayet geniş bir şalvarım var. Bu gayet ince, gül pembesi, kenarı sırmalı kumaştan yapılmış bir şalvar. Terlikler sırma işlemeli beyaz deriden yapılmış. Şalvarın üstüne sarkan tül gömlek tamamen işlemeli. Gömleğin kolları, kolumun yarısına kadar iniyor ve çok geniş. Yakasını elmas bir düğme ilikliyor. Göğüsün renk ve şekli gömlekten tamamen görünüyor. Entari ise sanki vücuda göre biçilmiş ceket. Fakat benimki beyaz Şam kumaşından yapılmış, kenarı ise gayet kalın sırma işlemeli. Bu çeşit elbiselerde düğmenin elmas veya inci olması lâzım. Kollar arkaya doğru genişliyor. Mintanım ise şalvarımın kumaşından. Elbise vücuduma çok uygun. Uzunluğu ayaklarıma kadar. Bele aşağı yukarı dört parmak genişliğinde bir kemer takılıyor. Kolları uzun ve dar. Zengin kadınların kemerleri elmas veya sair kıymetli taşlarla süslü. Fazla masraf olmasın diye bazılarını işlemeli satenden yapıyorlar. Ayrıca önden bir elmaslı toka ile bağlanıyor bu kemerler.

Türk kadınları kürkü ev elbisesi olarak bazen giyip bazen çıkarıyorlar. Bu kürkler ağır dibâdan, içleri samurla kaplanmış, kolları omuzlardan aşağı inmiyor. Benimki kenarları sırmalı yeşil kürk. Başa giyilen şapkalara kalpak deniliyor. Kışın giyilenleri inci ve elmaslarla işli kadifeden, yazın ise bol sırmalı kumaştan yapılıyor. Başın öbür yanındaki saçlar da toplanıyor, üstüne çiçek veyahut sorguç gibi şeyler konuluyor. En revaçta olanı da muhtelif taşlardan müteşekkil büyük bir demet takmak. İncilerden çiçek goncaları, elmaslardan yaseminler, yakutlardan güller, sarılarından da fulyalar yapılıyor. Bütün bunlar o derece güzel yapılıyor ki, daha güzelinin yapılabileceğini tasavvur edemezsiniz. Saçlar olduğu gibi arkaya dökülüyor, inciler ve fiyonklarla süslenmiş örgüler yapılıyor.
Bu derece güzel ve gür saçlı kadınlara hiç bir yerde rastlamadım. Hiçbir takma sac kullanmadan yüz on adet örgü saydım bir tanesinde. Burada güzel kadın İngiltere'dekinden çok daha fazla ve çeşitli. Çirkin bir genç kadın göremezsiniz. Hem hepsinin gözleri kara, tenleri dünyanın en güzel rengi. Her ne kadar bütün Hıristiyanlık âlemi içerisinde, İngiliz Kral Sarayı en güzel kadınların bulunduğu yer ise de, orada bile bu kadar güzel kadın yok.
Buradaki kadınlar kirpiklerine çok itina ediyor, gözlerinin etrafına sürme çekerek kirpiklerini uzaktan bile fark edilecek derecede parlak göstermesini biliyorlar. Sürmeyi Rum kadınları da kullanıyor. Bizimkiler de kullansalar memnun olurlar zannederim. Sürme gündüzün, aydınlıkta çok dikkati çekiyor. Türk kadınları tırnaklarını kına ile boyuyor, ama alışkın olmadığım için bu benim hoşuma gitmedi.

Kadınların âdetleri ve tavırları için, Arlequin'le (İtalyan tiyatrosunun en bilinen komik karakteri, soytarısı) beraber ben de «Tıpkı bizdeki gibi» diyeceğim. Onlar da bizimkiler kadar günahkârlar. Burada kadınların tavır ve hareketlerini gördüğüm için Türk kadınlarının saffetinden bahseden yazarlara hayret ediyorum. Bunlar bizimkilerden çok daha serbest. Bunun örneğini göreceksiniz. Hangi sınıftan olursa olsunlar iki yaşmak örtünmeden sokağa çıkamıyorlar. Bu örtülerin biri gözler açıkta kalmak üzere yüzü örtüyor, diğeri saçlarını örtüp vücutlarının yarısına kadar arkalarından sarkıyor. Bir ferace ile de vücutlarını kapatıyorlar. Feracesiz sokağa hiçbir kadın çıkamıyor. Feracenin kolu dar ve parmak ucuna kadar uzun. Erkeklerin cübbeye büründükleri gibi, bunlar da feraceye bürünüyorlar. Bunlar kışın çuhadan, yazın da ince ipekli kumaştan yapılıyor. Bu kadınlar feraceyi giydikleri zaman o derece değişiyorlar ki, en kıskanç bir koca bile eşini sokakta tanıyamıyor. Tabii ayrıca sokakta hiç bir erkek bir kadına dokunamıyor ve takip edemiyor….. Aşıklarına buluşma yeri olarak Yahudi dükkânlarını seçiyorlar. Burada Yahudiler bizdeki Hintliler gibi her yola geliyorlar. Bir çok erkek hiçbir şey almaya ihtiyacı olmadığı halde sırf kadın yakalamak için bu dükkânlardan alış veriş yapıyor…
…. Zengin Türk kadınları kocalarından hiç korkmazlar. Çünki onların gelirleri kendi ellerindedir. Divan da kadınlara hürmet eder. Bir paşa öldürülünce Padişah haremin üstünlüğüne kat'iyyen tecavüz edemez. Dul bir kadın her bakımdan emniyet içinde yaşar. Hanımlar cariyelerinin hakimidir, bunlar çok genç ve güzel olsalar bile eşler asla yan bakamazlar.
Türkler'de şeriat dört kadınla evlenmeye izin veriyor, ama kibar erkekler bu izinden istifade etmiyorlar. Kadınlar ihanete asla tahammül edemezler. Erkeğin ihaneti gayet normal olduğu halde, sevgilisini ayrı bir evde oturtup gizlice ziyaretine gider, tıpkı İngiltere'deki gibi…
Tanıdığım kibarlar arasında, sadece defterdarın birkaç cariyesi var. Bunlar selâmlığın bir kısmında oturuyorlar. Çünki bir hanıma hizmet etmek üzere alınan cariyeler tamamen o hanımın hakimiyeti altına giriyorlar. Bu anlattığım defterdar için çok çapkın diyorlar ve hiç saygı göstermiyorlar. Eşi yine aynı evde oturuyor, ama onu görmek bile istemiyor.
Sevgili kardeşim, görüyorsun ki, uydurma seyyahların bizi ikna etmeye çalıştıkları gibi, erkeklerin ahlâkı arasında o kadar büyük bir fark yok. Garip şeyler uydurarak sizi eğlendirmeye çalışmak istemiyorum. Zira dünyada hakikatten daha iyi ve size lâyık bir şey yoktur. İşte bu düşünce ile size hakikati arzeder, vs...
(SÜRECEK)
( KAYNAK : Tercüman Gazetesi 1001 Temel Eser / Türkiye Mektupları 1717-1718 Lady Montagu)