ANASAYFA
29 Mayıs 2023 Pazartesi
Açılış Sayfam Yap!
Sık Kullanılanlara Ekle
Matbaa Hizmetleri
Künye
Reklam
İletişim
Siyaset
Ekonomi
Sağlık
Spor
Kültür-Sanat
Güncel
Röportaj
Resmi İlan
Yazarlar
E-Gazete
Video Galeri
Eldivenli Kız / ELDİVENLİ KIZ
Bana hikayeni anlat
Yayın Tarihi: 07 Aralık 2015 Pazartesi, 10:48
16 Punto 18 Punto 20 Punto 24 Punto

Geçenlerde Hudut'ta ilginç bir haber gözüme çarptı. Haber “Konağın sırrı” başlığını taşıyordu. Çoğumuzun her gün önünden geçtiğimiz, ancak geçmişine ilişkin pek fazla bilgimizin olmadığı bu konakta, meğer neler yaşanmış. Sadece bu konakta mı, Kaleiçi, Karanfiloğlu, Karaağaç'ta, şimdilerde çoğunun yerinde yeller esen Selimiye civarındaki o görkemli ahşap evlerde... 
Sahipleri çıksa da dededen babadan duyduklarını bir anlatsa... Eminim hepsinin de birbirinden ilginç hikayeleri vardır.
Bundan bir on yıl kadar önceydi... Karaağaç'ta bir zamanlar kafeterya olarak da işletilen konakta restorasyon çalışmaları yapılıyordu... O kadar merak etmiştim ki, içeriye girmekten kendimi alamadım. 
Yüksek tavanları olan dışı taş bir binaydı. Haliyle içi harap durumdaydı. Üst kattaki odalardan birinde kap kacak, masa iskemle türü eski eşyalarla birlikte, hayli büyük ebatlarda dört beş adet fotoğraf albümü vardı.
Merakla albümleri karıştırmaya başladım. Görkemli bir bina, kalabalık kız okulunun öğrencilerine ait fotoğraflar, aynı şekilde erkek öğrenciler toplu halde, spor yaparken. Çok şık giyimli kadınlar, erkekler, aile fotoğrafları... 
Bu fotoğrafların en küçüğü 13x18 ebatlarında, ipek kağıtlara basılmış, kalitesi neredeyse hiç bozulmamış, cam gibi pırıl pırıl... Ancak ne fotoğraftakileri ne de çekildiği mekanları tanımıyorum...
Daha küçük ebatlı fotoğrafların bulunduğu albümde ise Edirne'nin eski yüzü...  Saraçlar, Selimiye, köprüler, insanlar, camiler, çeşmeler...
 Muhtemelen tanıdığımız insanların da aile büyükleri var bu fotoğraflarda... Ancak Edirne'ye ilişkin olanlar diğerlerinin aksine sararmış, solmuş, uçları kıvrılmış, bazıları kat yerlerinden bıçak kesiği gibi zedelenmiş. 
İlk defa gördüklerimden fotoğraf makinemle kopya aldım. Çok kaliteli olmasa da eski fotoğrafların ne anlama geldiğini bilirim... Oracıkta iki saat geçirdiğimi ise ancak dışarı çıkınca, havanın kararmaya başlamasıyla fark ettim.
Bu olayı daha sonra kime anlattıysam, hepsi aynı şeyi söyledi: “O albümleri niye almadın ki, yazık etmişsin. Tamirat yapılırken çöpe atmışlardır...!” 
Bu sözler üzerine, almadığıma çok üzüldüm. Ancak yine de evin sahipleri veya yakınlarından birileri alıp saklamıştır diye teselli oldum...
“Konağın Sırrı” başlıklı haberde ise, Edirne Ressamı Tayyip Yılmaz'ın bir tespiti dikkatimi çekti ve beni sevindirdi. 
Tayyip Bey, yitip giden eski evlerdeki antika veya tarihi değeri olan, en azından Edirne'nin geçmişinden gelen çok sayıda eşyaya, sanatsal esere değer veren insanların sayısının arttığını vurguluyor. 
Edirne'nin eski binalarında daha kim bilir ne çok bilinmezi gün yüzüne çıkaracak değere sahibiz. Yeter ki o evlerin sahipleri, varisleri bu bilinçle yaklaşsın. Çok uzak olmasa da en azından Edirne'nin bir-iki asırlık geçmişine ait çok kıymetli izler bulunabilir. 
Çocukluğumda Selimiye Camisi'nin ana kapısının tam karşısında, şimdi otopark olarak kullanılan yerde babaannemin bir ahbabının büyük ve ahşap bir konağı vardı. O konağa birkaç kez gittiğimizi hatırlıyorum. Süslü tavanları, avizeleri, şamdanları, ahşap boyamaları, duvar resimleri ne çok ilgimi çekerdi. 
Babaannemin dizine uzanır, onlar sohbet edip kahve içerken hülyalara dalardım. O yaşlarda bu tür konaklar bana saray gibi büyük görünürdü. 
Babaannemle sık gittiğimiz bir başka yer de, Hafız Ağa Konağının iki-üçyüz metre aşağısındaki bir başka konaktı. Sahibi “Ayşe Hanım”a, herkes gibi ben de 'Ayşe Hanım' diye seslenirdim. O da beni sever, şımartırdı. Orada daha bir laubalileşir, çatı katındaki sandık odasını fare kemirmiş gibi didik didik ederdim. 
Bir gün çatı katındaki giysileri giyip süslendim, ayağıma 5-6 numara büyük gelen topuklu ayakkabılarla merdivenden inerken düşünce de vetoyu yedim. Ayşe Hanım bana teselli olarak gelinliğinin eteğinden kopan Fransız tülünü vermişti. O tülü uzun yıllar özenle sakladım. Şimdi içinde kimsenin yaşamadığı o konağın önünden geçerken hala bu geçmiş anılar canlanır. Pencerenin önünde babaannemle Ayşe Hanım'ı görür gibi olurum...
“Eskiye rağbet olsaydı, bitpazarına nur yağardı” derler ama, benim evdeki sandık odam  buram buram naftalin kokar. Anneannemin pembe saf ipek nişanlığı, babaannemin bürümcük gömlekleri, bindallı etekleri, eski moda yatak çarşafları, yorganlar, yastıklar... Onları bir türlü atamıyorum. Sanki bir zamanlar onları kullanan insanlar hala yaşıyor gibi bir hissim var. Atarsam eğer, temelli gidecekler...
En çok üzüldüğüm ise, babamın; (belki de en doğru işi yaparak) dedeme ait kitaplığı Selimiye Müzesine bağışlamış olması. İçinde dedemin kitapları, okuduğu yerli yabancı dergiler, gazeteler, el yazmaları, sayfa kenarlarına yaptığı süslemeler, başkası için olmasa da bizim için çok değerli. Eminim ki kütüphanede kaydı bile yoktur. Her nasılsa bir el yazması kalmış da teselli buluyoruz.
Konuyu nerelerden nerelere getirdim. Asıl vermek istediğim mesaj, Ressam Tayyip Yılmaz'ın altını çizdiği, eski evler  konaklar konusuydu. Çoğu şu anki halleriyle yıkıntılık, döküntülük! Fiziki olarak tehlike arz ediyorlar. Yanlarından geçerken, üzerimize yıkılmasından korkuyoruz. Çünkü bu evlerin varislerinin çoğu Edirne'de yaşamıyor. Evlerinin durumundan habersiz olanlar, yanıp kül olmasını, kendiliğinden tamamen yıkılmasını bekleyenler, kıyamasa da ekonomik nedenlerle satılığa çıkaranlar var. Bir kısmının ise evlerin bu hallerini görmeye yüreği elvermiyor. 
Ama lütfen, gelin bu evlerinizi son bir kez gözden geçirin. Çoğunun ahşap süslemeleri, kapı tokmakları bile, işi bilenler tarafından çalınıp götürülüyor. İçlerindeki süslemelerin, önem vermediğiniz kap kacağın bile anlamı, değeri var. 
Ola ki, içinden değerli hiç bir eşya çıkmadı. Gelin de yok olmadan son bir kez anılarınızı yaşatın. Bildiğiniz kadarıyla hikayesini anlatın, eski fotoğraflarınızı paylaşın... 
Kime mi, gelin Hudut Gazetesine... Yarınlara bırakılacak bir hikayesi mutlaka vardır. Hudut'un hem yazılı hem dijital arşivinde eviniz olmasa da aileniz ve hikayeniz sonsuza dek kalıcı olsun...       
 

Gönder Yorum Yap Yazdır Facebook Twitter FriendFeed Google
  ÇOK OKUNANLAR
Kokteyl Masa Kiralama
  GÜNÜN GAZETE MANŞETLERİ
Akşam Gazetesi Birgün Gazetesi Bugün Gazetesi Cumhuriyet Gazetesi
Dünya Gazetesi Fanatik Gazetesi Fotomac Gazetesi Gunes Gazetesi
Haberturk Gazetesi Hurriyet Gazetesi Milli Gazete Milliyet Gazetesi
Posta Gazetesi Radikal Gazetesi Sabah Gazetesi Sozcu Gazetesi
Star Gazetesi Takvim Gazetesi Taraf Gazetesi Türkiye Gazetesi
Vatan Gazetesi Vakit Gazetesi Yenisafak Gazetesi
Yeni Hudut Gazetecilik ve Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti
Babademirtaş Mah. Üç Şerefeli Camii Arkası No:7 EDİRNE
Sanal Ofis

Marküteri Parke