Kökenimiz konusuna ara vereyim; (herkese uyarak) politik bazı bir şeyler yazayım, diye düşümdüm. Ama
Üç beş okurum zaten hayırcı. Beni okuyan tek evetçi veya karasız olmayacak. Üstelik ben buna Atatürk'ün 24 yaşında not defterine yazdığı,
“Akla uygunluğun başlangıçta gözle görülene üstün olması, bu nedenle akla uygunluğu gözle görülenle terbiye esası. Öncelikle Socialite olmalı, maddeyi anlamalı.”
notunu eklesem ne değişecek, kim değişecek?
Anayasanın değiştirilmek istenen oniki maddesini okusam; (diyelim ki) “Ne olur? Ne, nasıl değişir?” i hiç hatasız çözümlesem ve tüm TV kanallarında yayınlatabilsem ülkemizde ne değişir, kim değişir?
Devlet başkanımız, başbakanımız, bir muhalefet partisi başkanımız, örneğin adalet bakanımız neden evet dememiz gerektiğini en güzel şekilde açıklıyor. Buna karşılık örneğin Sözcü gazetesi ve orada Yılmaz Özdil (Asrın Liderimiz diye başlayarak) neler yazıyor; Örneğin Bekir Öztürk Küresel Kukla AKP Bir Amerikan Projesi kitabında neler anlatıyor, ne oluyor? Evetçiler daha koyu evetçi, hayırcılar daha koyu hayırcı mı oluyor? Bölünmesinden korktuğumuz toplumumuz bir de böyle mi bölünmeye çalışılıyor? Yoksa Erol Mütercimler “Meclisteki dört partimiz de proje partisi!” derken haklı mı? Alişan Satılmış'ın Derin Devletin Solcuları nda yazdıklarının ne kadarı gerçek? Buradan bir ders çıkarabilir miyiz?
Altmışbeş yıllık matematik öğrencisiyim; (üç dili kullanarak) politikayı da öğrenmeye çalışırım. Bilginin de, bilimin de temelinde “Ne? Nasıl? Neden?” sorularının yanıtları olduğunu bilirim; Dekart'ın Aklın İdaresi için Kurallar ındaki “İncelemek istediğimiz şeylerde ne başkalarının düşündüğünü, ne de kendimizin sandığımızı değil açık ve apaçık görebildiğimizi (duygusunu edinebildiğimizi) ya da kuşkusuz bir tümevarımla çıkarabildiğimizi aramak gerekir.” kuralını uygularım. Sonuç,
(1) Bugünkü yönetimimizin olumlu yaptıklarında örneğin öğrenimdeki fiziksel gelişmede, hasta bakımındaki düzelmede yabancı parmağı (Avrupa Birliği Muktesebatı) olduğunu biliyorum.
(2) Yapılan Boğaz köprülerinin, tüp geçitlerin hangi sermaye ile yapıldığını, bunların kim olduğunu bilmiyorum ama büyük çoğunluğumuzun bunları tüm yaşamları boyu hiç kullanmayacaklarını biliyorum.
(3) CHP nin alt birimlerinde sigara tellendirip, yaren sohbetleri yapıldığını; parti disiplinin de, özünü sorgulamanın da, parti içi eğitimin de olmadığını görerek öğrendim. CHP merkezinde de “Halkımız neden AKP ye oy veriyor?” sorusunun sorulmadığını; örneğin “Okullarımızda, üniversitelerimizde çocuklarımızın çektiği acıyı nasıl dindiririz?” diye ülkemizdeki en önemli sorunun benimsenmediğini tümevarımla öğrendim.
Hayır diyeceğim ama bir şeyler değişecek, bir şeyler düzelecek umuduyla değil; Evet diyemeyeceğim için.
Asıl savaşın emekle sermaye arasında olduğunu; ülkemizde bu savaşta sermayenin küreselleşerek güçlendiğini (yine tümevarımla) çıkarımla biliyorum. Bunun halkımızı eğittiğini (örneğin okumayıp üretime katılanların akıllanıp, okuyup artı değerden pay alanların (yani sömürüye katılanların) akılsızlaştığını izliyorum; (doğrusu) bunun böyle olmasını; hep birlikte aptallaşıp, Filipinleşmememizi umuyorum.)
Ama üç beş okurum (isterseniz) Yunanistan'da kahvaltınızı yapın, Bulgaristan'dan içkinizi getirin, arada bir de (öğrenmeden bilen) gençlerimizle sokaklarda bağırın ve beni boşverin.
Sağlıcakla,
Not: Kazım Mirşan'ın Proto Türkçe Yazıtlar ını da aldım. Geleceğe yazmaya devam edeceğim.