Annemin korku hasret özlem ve endişe uğruna akıttığı gözyaşları iç huzursuzluğu stres, onun şeker hastası olmasına yetmişti. Zaten hassas bir insan olan annem bu yorucu dönemden sonra, hiç tam anlamıyla normal sağlıklı haline dönemedi. Ablam, üniversiteyi bitirip yüksek lisans için Almanya'ya yanımıza gelse de bünye tahrip olmuştu bir kere. Annemin defalarca ameliyat olduğu ve neredeyse haftanın iki gününü doktorlarda geçirdiğimizi hatırlıyorum.

Sadece anneme değil çevremizdeki tanıdık eş dosta da tercümanlık yapmaya gitmek küçücük yaşımda beni ruhen yoruyordu. Çünkü Tripss ailesi sayesinde bir, bir buçuk yıl içinde bir Alman'ın bile yabancı olduğumu anlayamayacağı düzeyde Almanca konuşmaya başlamıştım… Eş dost bir gece öncesinden bizi arar tercümanlık yapmam için ailemden izin isterdi. Ben gitmemek için dirensem de, annem, “sevaptır yavrum, yapma böyle, insanlar çaresiz!” gibi sözlerle beni kandırır ikna ederdi. Ben de çok direnemez, kabul ederdim. Yani benim doktor muayenehanelerinde geçirdiğim gün sayısı üçü dördü bulurdu. Sonraki yıllarda bu tercümanlık işini, hastanelerde Türk hastalara gönüllü tercümanlık yapmaya kadar abartmıştım. Hatta bir grup Türk genciyle birlikte bu işi sistematik hale getirmiştik. Bu da ayrı bir sohbet konusu… Bugün, doktora gitmek konusundaki isteksizliğimin temelinin de o günlere dayandığını sanıyorum...
Annem, Süloğlu ilçesinde doğmuş, sekiz aylıkken annesini, göğsünde süt emerken kaybetmiş. Kendisinden üç yaş büyük ağabeyi Hayri Beynek, babaanne ve babası ile kalmış, o da bebekliğinden itibaren anneannesi Mümine Filiz ve teyzesi Emine Gül'ün yanında Keramettin Köyü'nde yaşamış. Köyde ilkokula başlamış. öğretmeni Nuri Öğretmen, annemi birinci sınıfın yarısında okula almış olmasına karşın ikinci sınıfı hiç okutmadan üçüncü sınıfa geçirmiş. O dönem ilkokul üç yıl olduğu için annem ilkokulu bir buçuk yılda bitirmiş.
İlkokul bittikten sonra annemi Edirne'nin Yeniimaret semtinde yaşayan teyzesi Hayriye Güçer yanına almış. Gerek köydeki, gerekse Edirne merkezdeki teyzelerinin yanındaki yaşantısı, anne baba eksikliği dışında çok iyi geçmiş. Annem, “Bana bir ailenin eksikliğini hiç yaşatmadılar” der, kuzenlerini de abla ve ağabey olarak kabul ederdi.
Dönemin tüm sosyal, kültürel ve sportif imkanlarından yararlandıklarını, at yarışı, sinema, konser, tiyatro, futbol, boks ve tenis müsabakaları gibi birçok etkinliğe katıldıklarını anlatırdı annem. Eniştesinin statüsünden dolayı bu imkanlara kolayca sahip olabildiklerinden söz ederdi.
Annemin o günlerini çok merak eder, “Anne, sana hiç kötü davrandılar mı?” diye sorardım. Çünkü teyzeler anne yarısı olsalar da enişteniz sizi istemezse ortam gerilir haliyle… Bu konular geçtiği zamanlarda annemin yüz ifadesi değişirdi. “Onlar bana evlatlarına davrandıklarından kat be kat daha merhametli davrandılar” derdi. Annemden teyze ve enişteleri hakkında hiçbir zaman olumsuz tek bir kelime bile duymadım. Annem geçmişini anlatırken hep şükürle söz etse de, gözbebeklerinin ardında bir yerlerden hep bir hüzün süzülürdü. Ve ben onu hep okurdum yüzünden. Boynunun bükülüşünden vücut diline yansırda geçmişi anneciğimin...
(SÜRECEK)