Evlendikten sonra da ailem hep yanımdaydı. Annemse ona ihtiyacım olduğunda hep hazır olurdu. Evlenene dek ev işi yapmamış olduğumdan birçok işi telefonla anneme danışarak yapıyordum. Evliliğimin ilk haftalarında hiç unutmam bir gün bana, “Bak kızım, kendin istedin evlendin. Eşine ve ailene mutu olacaksın. Öyle ilk tartışmada küsüp evi terk etmek yok” demişti.
Hatırlıyorum da bir gün babam ondan hiç beklemediğim bir davranış sergilemişti evliliğimle ilgili. “Bak kızım kocanla mutsuz olur darılırsan benim evimin kapısı sana sonuna kadar açık. Ama öyle ilk tartışmada pes etmeyeceksin!” demişti. Annem de babam da beni şaşırtmış ve düşündürmüştü. Annemden duymayı bekleyeceğimi babamdan duymuştum. Hem anemin hem de babamın öğüdü bana yol göstermiş ve çabalarıma güç vermişti. Yaptığınız yanlış da doğru da olsa bu seçimlerinize rağmen arkanızda olan birilerinin olduğunu bilmeniz size ayrıca güç veriyor. Hele bu aileniz ise. Ne ailenize karşı mahcup olmak, ne de ele güne karşı ailenize laf gelmesini istemiyorsunuz. Bu günümüze göre biraz demode bir düşünce gibi gelse de bu da benim gerçeğimdi.
Kızım İdil'in doğumunda anneciğim her şeyimizle ilgilenmişti. Hatta hastaneden çıkıp anne ve babamın yanına Yeniimaret'e gitmiştik. Kırk gün anneciğim ilgilenmişti kızımla ve benimle.
Sonra ki yıllarda annemin evde yalnız kalamama durumlarından ötürü anne ve babam Gönül ablamla birlikte yaşamaya başlamış ve birlikteliğimiz biraz daha seyrekleşmişti. Küçük kızım ve yaşlı kayınpederimle ilgilenmek beni yeterince oyalıyordu. Buna karşın günde iki kez telefonda görüşüyorduk. Çünkü annemin hassas yüreği bir gün görüşmesek bir sürü senaryolar üretiyordu. 'Acaba hastalandı da mı aramadı?' gibi…
İlerleyen yıllarda annem yanında biri olmadan evde kalamaz olmuştu. İtiraf ediyorum birçok insan gibi ben de bazen bunun kapris olacağını düşünür O'na sitem ederdim. Çünkü zaman geçtikçe kendini daha çok eve kapamaya başlamıştı. Tabi aileden bir kişi de işini gücünü bırakıp evde anneme eşlik etmek zorunda kalıyordu. Annemin bu kendini eve bağladığı ilk zamanlarda görevi babam üstlenmişti. Çünkü Gönül ablam gazeteye gitmek zorundaydı, Gülay ablamsa Almanya'daydı. Ben de çok fazla ve uzun süreli evden ayrılamıyordum.
Bir gün anneme neden yalnız kalamadığını sormuştum. “Evde yalnız kaldığımda tansiyonumun çıkacağından veya şekerimin düşeceğinden korkuyorum” demişti. Bizler de onu hiçbir zaman bu konuyla ilgili üzmeye kıyamadık. Hepimiz annemin bu durumuna sayı duymuş ve evde yalnız bırakmamıştık. Bu durum artık ailemizin gerçeği olmuştu. Ve hep aklımın bir yerinde bir soru işareti kalmıştı. Acaba annem aslında evlatlarından ayrı kalmak mı istemiyor diye. Annemin asıl korkusu bu muydu?
Her geçen yıl annem biraz daha eve bağımlı hale geliyor daha az dışarı çıkıyor daha çok yorgun hissettiğini söylüyordu… Ben kızımın yüzme, eşimin balık tutkusu yüzünden yaz tatillerini deniz evinde geçiriyor ve o yüzden annemden uzak kalıyordum. Tabi bu şikayet konusu oluyordu. Annem herkesi yakınında istiyor, telefon görüşmelerimiz sitem ağırlıklı oluyordu. Annemin saçını kesme ve boyama görevi benimdi. Kimseye kestirmez ve boyatmazdı. Ha bir de el ayak bakımı bendeydi. İlla beni bekler uzakta olduğumda da, 'gittin gelmedin' diye sitem ederdi. Bu arada yıllar birbirini kovalıyor. Annem değil evden çıkmak günün büyük bölümünü yatarak geçiriyordu. Buna rağmen hala tek başına tuvalete gidebiliyor, ablamın yardımıyla banyo yapabiliyordu. En çok önem verdiği de her banyodan sonra da yatak ve çarşaf ve takımlarının değiştirilmesiydi.
(SÜRECEK)