Annem, kışın çok sık görüşmeseler de yaz aylarında daha yoğun görüşmeleri nedeniyle son yıllarda eşime daha bir bağlanmıştı. Ben annemin eşimi altı aylıkken vefat eden oğlunun yerine koyduğunu düşünüyorum.
Her telefon görüşmemizde eşimi sorar, yaz kış balıkçılıkla uğraştığı için kendisini üşütmemesini, iyi bakmasını, yemeklerine özen göstermesini tembihler olmuştu. Ben de anneme espri yapardım. “Anne senin çocuğun benim, o yabancı biri!” derdim. Böyle söylediğim için bana çok kızar, “Sen kızımsan o da oğlum benim!” derdi.
Bundan beş altı yıl önce bir de şirin mi şirin bir köpek almıştık. Kızım İdil, Casper koydu adını. Annem ona adeta aşık oldu. Sadece annem mi, iki ablam da ona bayılıyor. Annem, “Casper ne yapıyor, üşütmeyin onu, içeri alın hayvancığı!” diye tembihlerdi. Evin içine hayvan sokmamamıza rağmen, her telefon görüşmemizde aynı muhabbet, önce Casper, sonra eşim merakla sorulup haklarında bilgi alınırdı, şaka gibi…!
Sezon bitip de deniz evinden Edirne'ye dönmek anneme hep zor gelirdi. İsteksiz olduğunu anlardım. Ama o Gönül ablamsız bir hayatı hep reddetmişti. Edirne'de de deniz evinde de bende kalması için çok ısrar ederdim. “Ablanı bırakamam” derdi. Bu duygusunun temellerinde geçmişten kalan bir ruh halinin yattığını düşünüyorum. Ablamsız geçen onca endişeli yıllarda ayrılık korkusu iyice yer etmiş olmalı annemin kafasında...
Son zamanlarda ben çok daha uzun bir süre annemle geçirmeye çalışıyordum. Gönül ablamı gecede en iyi ihtimalle, her iki saatte bir tuvalete gitmek için uyandırıyordu. Bu, zaman zaman yarım saatte bire bile iniyordu. Bu kadar sık uyanmanın rahatsızlık verdiğini düşünüyorsunuzdur. Ama inanın her gece uyandırılmak kadar bünyeyi sarsan başka bir şey olamaz diye biliyorum. Gönül ablam her gece bu sarsıntıya maruz kalıyordu. Bu benim aklımdan hiç çıkmaz, yanlarında olmasam da hep onları düşünürdüm.
Annemin bazı zor geceleri olurdu, o zaman Gülay ablam imdada yetişir, Gönül ablamın biraz da olsa uykusunu alması için destek olurdu. Ama Gönül ablam annemin sesine programlı olduğundan ve annem de, evde ben ve Gülay ablam olsak da 'Gönül!' diye seslendiğinden ablam hemen uyanırdı. Ablamı kalkmaması için zorla yatırırdık. Ama o annemi gücendirmemek için elinden gelmeyenleri bile yapmaya hazırdı.
Gönül ablamla annemin aralarında farklı bir bağ vardı. Bana da, 'Ben en çok seninle uğraştım' derdi. Çünkü daha bebekken susuzluk ateşi nedeniyle havale geçirmişim. Menenjit araştırması ve belimden su almaya kadar bir sürü tetkik nedeniyle bir ay boyunca hastanede yatmışım. “İki kolun iki yanda baygın yatardın, ben de seni izler ağlardım” derdi.
Annem en son çocuğu olan beni doğurduğunda henüz 28 yaşındaymış. Yani 28 yaşa üçü hayatta kalan beş evlat sığdırmış. Hele benden dört yaş büyük olan ve tek erkek evlat olan ağabeyim Mustafa Sinan'ın altı aylıkken vefatının ardından yaşadığı bunalımla uğraşırken bir de benim hastalığım annemi perişan etmiş. Düşürüyorum da bir anne yüreği bunca acıya nasıl dayanır.
(SÜRECEK)