Annem yaşamı boyunca ruhu bedeninden daha yorgun olan kişilerden biriydi. Şimdi de yorgun ruhu, onca zaman bastırdığı duygularından intikam alıyordu. 2017 yılı kurban bayramında çok istediği deniz evine gelemeyince ben eşime annemin iyi olmadığını söyleyerek Edirne'ye döndüm.
Bir hafta bile olmamıştı, bir gece uyandım ve saate baktım, annem dört saattir uyanmamıştı. Hemen ablamı uyandırdım, bu normal bir durum değildi. İkimiz de bir hışımla annemin odasına gittik. Ateşler içinde sessizce yatıyordu. Seslendik cevap vermedi. Hemen Gülay ablamı aradık .Önce ablam ve eşi geldi, sonrasında da ambülans. Ambülanstaki doktor annemi fakülteye yönlendirdi. Bir gün yoğun bakımdan sonra gece servise alındı.
Sonrasında servisteki ikinci gün uyumaya başlayan annem sadece sorulara başıyla ve kaşlarıyla evet veya hayır diye cevap veriyor, gözlerini açamıyordu. Ablalarım ile ben anneme dönüşümlü refakat ediyorduk. Üçüncü haftadan sonra annem bir gün yutkunma güçlüğü çektiği için yoğun bakıma indirildi. Yoğun bakımdaki on gün sonrasın annemi çoklu organ yetmezliği ve kalp krizi sonucu kaybettik.
Bizi dünyaya getiren meleğimizi 30 Haziran gecesi kaldırdığımız Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde, 3 Ağustos 2017 sabah saat 0945'te kaybettik. Bu tarifsiz bir hüzün. 40'ncı kattan düşüyor ama bir türlü yere ulaşamıyorsunuz. Elinizi tutan bir güç, elinizi birden bırakıveriyor, yaslandığınız duvar yıkılıyor. Tüm emniyet ve güven duygularınızı yitiriyor, kendinizi toparlamak için meleğiniz her aklınıza geldiğinde derin bir nefes alıp olduğunuz yerde doğrulma ihtiyacı hissediyorsunuz. Aksi takdirde kendiniz için de ailenizin geri kalanı için de var olmanız güçleşiyor.
Anneme refakat ederken ona hep sevgi sözcükleri ile seslendim. “Canım annem, melek annem, prensesim, canım benim sana hiç kıyamam iyi olacaksın” dedim. Çünkü bizi duyduğunu, üç kızının da hastalığında ona bakmalarını istediğini biliyorum. Özellikle ben bunu iki kat daha fazla yapmam gerektiğini, annemin uyanmamaktaki direnişini düşünüyordum. Çünkü doktorlar bu uyku haline bir anlam veremiyordu.
Hep söyledim söylüyorum, annem kaderine yani yaşamı boyunca bastırdığı duygulara, sustuklarına, annesizliğine kısacası kaderine tepkiliydi. Bu bize değildi, çünkü her namazında Allaha bizim gibi evlatları olduğu için şükür eder bizlere hep hayır dualar ederdi.
O kaderine küsüyor ve uyanmamayı tercih ediyordu. Bir gün arkadaşım Sultan Karapıyık bana destek olmak için gelmişti. Ben de annemi Sultan'a bırakıp kantine soda almaya inmek istedim. Annemin bizi duyduğunu biliyordum, O'nu öpüp hemen geleceğimi söyledim. Ben odadan çıkıp gelene kadar gözlerini açıp kapıya baktığını söyledi Sultan.
Yoğun bakımda yanına gittiğimde elleri yatağa bağlı, pikenin altında ve uyuyor halde oluyordu. Son gittiğimde, yine onu okşadım. Ama pikenin altından elini oynatıp elimi tutmak istemesi beni o kadar mutlu etmişti ki. Canım anneciğim beni duyuyor ve hissediyordu. O gün, bunun onunla vedalaşmak anlamına geldiğini bilemezdim. Elini okşayışım elini sevişim meğer son kezmiş.
Anneciğimle sevgi ve şefkatle geçen dolu dolu geçen 52 koca yıl. Sanki hepsi birkaç güne sıkıştırılmış gibi bir yaşam, ama doyamıyorsunuz bu da bir gerçek! Sonrasında 7'si, 40'ı, 52'si derken size kalan acıyan bir kalp ve anılar. Allahıma hep bana böyle bir anne verdiği için şükretmişimdir. Örnek anne, örnek insan oldu hep bana, çoğu zaman da arkadaş. Nurlar içinde yatsın anneciğim…!
Günlerdir yazılarımı okuyan, bana gerek telefonla, gerekse mesajlarla ulaşan ve bizzat hastane günlerimde annemin ziyaretine gelen herkese teşekkür ederim. Varsa annesini kaybetmiş olanlarınız, onlara Allahtan rahmet sizlere de sonsuz sabır diliyorum. Şayet hayattalarsa, 'onları çok sevin ve şefkat gösterin' derim, haddim olmayarak. İnanın bir kenarda otursalar, yatsalar da, hayat onlar varken daha kolay güzel… Sevgilerimle…
2017 yılında acı tatlı ne yaşanmışsa hepsini geride bırakıp, 2018'i de sağlıklı huzurlu sevdikleriniz ve sevenlerinizle birlikte gönlünüzce yaşamanızı dilerim…
(SON)