CNN TÜRK’ün Demirören grubuna geçmesiyle birlikte HABERTÜRK, NTV gibi yaygın izlenen AKP kontrolündeki bu üç haber kanalında CHP ağırlıklı tartışmalara sıkça tanık oluyoruz.
Gündemdeki olağanüstü kurultay talebi tartışma programlarının temel konusu gibi sunulsa da aslında CHP’nin yeni bir yapılanmayla güçlenmesi ve AKP karşısında etkin bir muhalefet izleme olasılığı merak konusu.
Üstelik o kadar belirgin ki, “yandaşlar” meydanı boş bulmuşçasına (ki buldukları da ortada ) CHP’yi masaya yatırıyorlar, 24 Haziran sonrası CHP’nin oylarını artırması için neler yapması gerektiğine dair ahkâm dahi kesiyorlar.
Söyledikleri genelde şu minvalde: AKP’nin dümen suyunda giden muhalefet ekseninde yürümeye devam edin, muhafazakâr kesimi anlamak için gayret gösterin belki oylarınızı artırırsınız…
AKP’nin muhafazakâr, otoriter dünya görüşüne bakmaksınız CHP’ye demokrasi dersi vermeye bile kalkıyorlar.
Küstahlık diz boyu anlayacağınız…
Bunda rejim değişikliğinin getirdiği orantısız güç kaynaklı özgüven patlaması, kibir önemli rol oynuyor şüphesiz.
Tartışma programlarının CHP seçmenine hitap etmesi, izlenmesi için yandaş olmayan konuşmacılar da çıkarılıyor ekrana ama hâkimiyet iktidar sözcülerinde oluyor hep.
Kökten yandaş kanalların yayınlarının ağırlıklı kendi mahallelerinde izlendiğini, beyin yıkama ayinlerinden öte işlevi olmadığını, bu kanalların seküler, aydın kesimde karşılıksız kaldığını da bilmiyor değiller kuşkusuz.
İşte bu nedenle tarafsız rollerdeki NTV, CNN TÜRK, HABERTÜRK’e yükleniyorlar, bu kanallar üzerinden CHP’ye dönük algı operasyonu yapıyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki, CHP’nin silkinmesinden, AKP’nin karşısına tutarlı ve etkin politikalarla dikilmesinden ödleri kopuyor.
Parti devleti konumundaki AKP’nin her alanı iştahla kapsama sürecinde;
vesayet altından kurtulmuş, etkin, diri, öz değerlerinin ülke geleceği açısından önemini halka anlatacak bir CHP ayak bağı görülüyor.
Öyle ya, Kemal Bey’in itina ile neoliberal düzene uyumlu hale getirdiği, pasifleştirdiği CHP sayesinde yol kat eden AKP, muhalif toplum kesimlerini sindirmek için tahakkümcü politikalarını peşi sıra devreye sokma yolundayken CHP’deki bu dip dalgası, silkinme de ne ola ki...
Kemal Bey ve oligarklarına başkaldırmanın zamanı mı şimdi…
Evet, AKP yandaşı medya mensuplarının son dönemde üstlendiği vazife yani CHP’ye ayar verme teşebbüsleri ortada sırıtıyor ama yanı sıra CHP üyesi ve seçmeninin gözünün açılmasına da katkı sunuyor.
Nitekim Kılıçdaroğlu’nun bir proje olarak CHP’nin başına getirildiği iddiası hem yaygın basında hem de sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan değerlendirmeler arasında artık.
Çok şey yazılıyor çiziliyor da nedir bu proje?
Türkiye’nin neoliberal düzene eklemlenmesinin iki aşaması hakkında bu köşede yazdıklarımız hatırlanacaktır.
12 Eylül 1980 darbesi ve 2001 krizi sonrası Kemal Derviş yasaları ile başlayan süreç...
Aslında 12 Mart 1971’e kadar geri götürmek mümkündür Türkiye’nin dış güçler kanavasında neoliberal düzene eklemlenme sürecini.
1973’te General Pinochet’in Salvador Allende iktidarını devirmesiyle Şili, neoliberal ekonomi politiğin laboratuarı olmuştu.
Laboratuar çalışmaları kapsamında yeni kapitalizmin otoritarizme ihtiyacı olduğunu söyleyen Hayek, günümüzde otoriter kapitalizm şeklinde de dillendirilen sistemin fikir babalarındandır.
Yani, bugün neoliberal küresel düzenin yarattığı olumsuzlukların (güvensizleştirme, düzensizleştirme, kurumsuzlaştırma) otoriter bir devlet ve toplum yönetimi ile baskılanması gerektiğini yıllar önce dillendirmiştir Hayek.
Siyasetin silikleştirildiği, toplumsal ilişkilerin metalaştığı, piyasa ekonomisinin piyasa toplumu ile el ele yürüdüğü, kamu kurumlarının içinin boşaltıldığı, sosyal devletin buharlaştığı, eşitsizliklerin artığı, ücretlerin baskılandığı, sendikaların işlevsizleştirildiği, devletin bir şirket gibi yönetildiği sistemin adıdır, neoliberalizm (yeni kapitalizm).
Yeni kapitalizmin özünün, yani ekonomi politiğinin finansal sermayenin üretim sermayesi ile rekabetine dayandığının altını da kalınca çizmek lazım.
Yani, küresel sermaye grupları arasında var olan çekişmeyi de gözden kaçırmamak gerekiyor.
Ve fakat bu düzenin asıl kaybedeni kuşku yok ki emekçilerdir, geniş halk yığınlarıdır ve neoliberal düzende siyaseten disiplin altına alınmaları gerekmektedir.
Siyasi iktidarı dengeleyen ve denetleyen kurumların etkisizleştirilmesi, özerkliklerini kaybetmesi, kısaca devlet yetkilerinin tek elde toplanması, neoliberalizm/otoriter kapitalizm ile örtüşen ideal yönetim modelidir ve ülkemizde de artık devrededir.
Hakeza medyanın kontrol altında tutulması, yargının bağımlı olması da tesadüfi değildir, sistemin işleyişi ve sürekliliği için gereklidir.
“Beraber ıslanırken biz bu yollarda…” tüm bunlar bize neyi mi hatırlatıyor?..
Ülkemizde misyonu ve vizyonu itibarıyla 16 yıldır neoliberal düzenin temsilcisi AKP’nin tek adam yönetimine geçişteki ısrarının arkasında yatan gerekçeleri tabii…
Peki, bu süreçte ana muhalefet partisinin 8 yıllık genel başkanı Kemal Bey ne yapmıştır?
Projenin neresindedir yani?
Haftaya tartışalım…