ANASAYFA
29 Mayıs 2023 Pazartesi
Açılış Sayfam Yap!
Sık Kullanılanlara Ekle
Matbaa Hizmetleri
Künye
Reklam
İletişim
Siyaset
Ekonomi
Sağlık
Spor
Kültür-Sanat
Güncel
Röportaj
Resmi İlan
Yazarlar
E-Gazete
Video Galeri
Nurhan IŞIKSEREN / Eleştirel Düşünce
Ekonomik kriz, dış güçler, maval okumalar… (1)
Yayın Tarihi: 05 Eylül 2018 Çarşamba, 06:17
16 Punto 18 Punto 20 Punto 24 Punto

Ekonomik saldırı altında olduğumuz söyleniyor.

 

Dış güçler ülkemizi kontrol altında tutmak için şimdi de ekonomik bir saldırı başlatmışlar.

 

15 Temmuz’da başarılı olamayınca bu kez ekonomimizi çökerterek “kötü emellerine” ulaşmak istiyorlarmış.

 

Öyle mi acaba?

 

Önce, 15 Temmuz ile ekonomide yaşanan sorunları birbirinden ayıralım.

 

İkisini aynı zeminde değerlendirmek mümkün değildir.

 

Kaldı ki 15 Temmuz, ABD’nin orduya yerleştirdiği FETÖ diye bilinen taşeron örgüt tarafından sahnelenmiş silahlı bir kalkışmaydı.

 

Amacının iktidarı ele geçirmek olduğu ileri sürülse de tarihe bir “garip kalkışma” diye geçmiştir.

 

Çünkü ABD güdümlü önceki (1960, 1971, 1980) darbelerle ilişkilendirilemez bir ‘tuhaf teşebbüs’tür.

 

Hem zamanlama hem de operasyon kabiliyetindeki zaaflar açısından bu böyledir.

 

Dolayısıyla, AKP yönetici elitlerine ayar verme amacı taşıyan bir operasyondan bahsetmek akla daha yatkın gelmektedir.

 

ABD’nin başta ordu olmak üzere ülke kurum ve kuruluşlarına nasıl sızdığını, onları nasıl avucunun içine aldığını ifşa etmesi nedeniyle de ibret vericidir.

 

Dikkat çekici bir diğer husus da, iktidarın FETÖ’nün yolunu açan faaliyetlerini önemsizleştirerek sadece mağduriyet ya da aldatılma üzerinden yürüyen açıklamalarla yetinmesi ve bunu da neredeyse ‘aklanma’ olarak sunmasıdır.

 

Bir yöntem halini alan böylesi savunma mekanizmaları ile gerçeklerin üstünün örtülmeyeceği gün gibi ortada da; AKP, seçmeninin büyük bölümünü hamaset, başarı hikâyeleri ve ekonomik himaye şerbetiyle kendine bağladığı için bunu umursamıyor.

 

Nasılsa her mavala inanan bir seçmen kitlesi var ve sürdürülebilir iktidar için iyi bir oy havuzudur.

 

AKP’nin ülkeyi kötü yönettiğinin bilincinde toplum kesimi için ise,  mizah ve eğlence kaynağı görülüyor bu maval okumalar.

 

Ülkenin AKP tarafından yönetilmesinin ne denli sorunlu olduğunun elbette bilincindeler ama duydukları kaygı ve endişeyi ancak böyle baskılayabiliyorlar.

 

Ülkenin AKP’ye mahkûm edilmiş halinden duydukları rahatsızlığı dengelemenin bir yolu da bu olsa gerek ve pek de haksız sayılmazlar.

 

Evet, gerçek ile kurgunun birbirine karıştırıldığı, manipülasyonun bir yönetim biçimi olduğu bir ülkede yaşayan fakat olan biteni de kavrayan yurttaşların psikolojik denge için mizaha başvurmalarını anlayışla karşılamak lazım.

 

Ülkede ekonomik kriz yok, ülke yararına olmayan bir ekonomi yönetimi var

 

Bir kere kriz süreklilik arz etmez. Siz hiç kalp krizinin saatler sürdüğünü duydunuz mu? Ya zamanında yapılan müdahale ile hasta kurtulur ya da dünyadan göçer.

 

Ülke ekonomisinde sürekli krizden bahsetmek de öyle, sanki gelip geçici bir şeymiş gibi bir algı yaratılıyor.

 

Oysa 16 yıllık AKP iktidarlarında ülke çıkarlarını gözetmeyen bir ekonomi politiğin önümüze getirdiği ciddi sonuçlarla boğuşmaktayız.

 

Yani, ekonomide bugün yaşanan sorunlar birdenbire oluşmadı, 16 yıllık AKP ekonomi politiğinin bir sonucudur.

 

Bakın 3 Ağustos 2011’de bu köşede “Geometrik kriz” başlığı altında ülke ekonomisinin yapısal sorunları ve gidişatı hakkında neler yazmışız… 

 

//… AKP iktidarında milyarlarca doların yurtdışına aktığını, dolayısıyla başka ülkelerin üretim ve istihdamına katkı yapıldığını kimse yadsıyamaz. Ülkemizde işsizlik, yoksulluk artmışsa bunun başında yanlış bir tercihle uygulandığı artık çok açık görülen yüksek faiz-düşük kur politikasıdır.

 

Türkiye’nin “teğet geçti”, “uzağından geçti” gibi geometrik kriz tanımları ile oyalanmak yerine, yapısal olduğu çok açık görülen sorunlara eğilmesi daha akılcıdır. Çünkü merkez kapitalist ülkelerde yaşanan krizlerden Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün gözükmüyor. Küresel finansal kriz döneminde Türkiye’ye giren sıcak para akışındaki aksamalar, 2008’de yüzde 0,7 gibi çok düşük bir büyüme oranına,  yani ekonomide ciddi bir daralmaya yol açmıştır.

 

2009’da ise ekonomi yüzde 4,7 küçülmüştür. Her yıl artarak büyüyen kamu ve özel sektör borçları,  milli gelirin yüzde sekizine doğru giden yıllık cari açık ile Türkiye tabii ki krizde olamaz! Olsa olsa ekonomide süregelen yapısal sorunlarla boğuşuyor demektir. Kriz, tanımı gereği süreklilik arz eden bir durum değildir, geçici veya üstesinden gelinebilecek bir sorunun varlığına işaret eder.

 

Türkiye ekonomisi ise sıcak para ile finanse edilen, kırılgan bir ekonomi haline gelmiştir. Bu nedenledir ki yüzde 50 oy alan AKP’nin “ekonomide istikrar” vaadi seçim meydanlarında kalmıştır. Üçüncü AKP hükümetinin ilk ayında Türk lirasının dolar ve avro karşısında değer kaybı yüzde 10’u aşmıştır. Cari açık hızla artmaya devam ediyor. Bir başka deyişle, yönetimde istikrar, ekonomide istikrar getirmemiştir.

 

Öyle görünüyor ki ülke çıkarlarını ön planda tutan ekonomi politikalara gereksinim var.

 

Bunun için de bilim ve teknolojiye dayalı ürün geliştirme politikalarına ağırlık verilerek başta tarım ve gıda sanayi olmak üzere tüm sanayi girdilerinde dışa bağımlılığın asgariye indirilmesi hedeflenmelidir. Türkiye’nin sadece ürün işleyen değil, ürün geliştiren ülkeler arasında yer alması için çalışılmalıdır. Katma değeri yüksek, ileri teknoloji ürünlerinin dünya pazarlarında boy göstermesinin yolu: üniversitelerin meslek edindirme müesseseleri olmaktan çıkarılarak bilim ve teknoloji üreten yüksek öğrenim kurumlarına dönüşmesinden, TÜBİTAK gibi araştırma kuruluşlarının çalışmalarında özgür, yönetimde ise özerk olmalarından geçmektedir. Sanayi kuruluşlarının ürün araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin üniversiteler ve TÜBİTAK gibi kurumlar üzerinden desteklenmesi, çok daha etkin hale getirilmelidir.

 

Bu alanlarda ilerleme kaydetmeden güçlü bir ekonomik yapı oluşturulamaz…//

 

Evet, bugün karşı karşıya kaldığımız tablo, geçmiş yıllarda çizildi ve şimdi bu tabloya bakıp ülkede ekonomik kriz var ve bu dış güçlerin oyunu diyenlere nasıl inanalım?

 

Dahası da var tabii…

 

Mesela Telekom soygunu…

 

Kasasındaki 2 milyar dolar nakitle 6,5 milyar dolara özelleştirilen, 10 yılda elde edilen 14 milyar dolar kârın 12,6 milyar dolarını ortaklara dağıtan, 

 

Türk Telekom’un bakır kablolara kadar satarak içini boşaltan, devlete ise özelleştirme bedelinin sadece 2 milyar dolarını ödeyen, Akbank, Garanti ve İş Bankası’nın sırtına milyar dolar mertebesinde batık kredi yükleyen Lübnanlı Hariri ailesi ve ortağı Suudiler kayıplara karıştı.

 

Ortada “dış güçlerin bir oyunu” olduğu kesin ve bakalım devlet yöneticilerimiz bu oyunu nasıl bozacak, milletin parasını geri alabilecek mi?   

 

Evet…

 

Talan/soygun/kayırma ekonomisinin ülke kaynaklarını nasıl buharlaştırdığını, çarçur ettiğini, geleceğimizin nasıl ipotek altına aldığını da gözden kaçırmamak lazım…

 

Haftaya ayrıntılı ele alalım…

Gönder Yorum Yap Yazdır Facebook Twitter FriendFeed Google
  ÇOK OKUNANLAR
Genç kız evinde ölü bulundu
Yunan gümrüğüne 'köy garajı' benzetmesi
Öğretmen Nurten Gezgin Zımgı vefat etti
Silahlı kavgaya 2 tutuklama
TÜ Hastanesi'nde büyük yenilik
İkinci Bülbül Adası!
Türkiye 'Erdoğan'dedi…
Kuvvetli yağış uyarısı!
‘Yorulmak yok’
Enez'de Süper heyecanı
  GÜNÜN GAZETE MANŞETLERİ
Akşam Gazetesi Birgün Gazetesi Bugün Gazetesi Cumhuriyet Gazetesi
Dünya Gazetesi Fanatik Gazetesi Fotomac Gazetesi Gunes Gazetesi
Haberturk Gazetesi Hurriyet Gazetesi Milli Gazete Milliyet Gazetesi
Posta Gazetesi Radikal Gazetesi Sabah Gazetesi Sozcu Gazetesi
Star Gazetesi Takvim Gazetesi Taraf Gazetesi Türkiye Gazetesi
Vatan Gazetesi Vakit Gazetesi Yenisafak Gazetesi
Yeni Hudut Gazetecilik ve Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti
Babademirtaş Mah. Üç Şerefeli Camii Arkası No:7 EDİRNE
Sanal Ofis

Marküteri Parke