İkinci bölümü şöyle sonlandırmıştık…
//Bugün artık akut hale gelmiş ekonomik sorunları özellikle “kayırma ekonomisi” boyutu üzerinden mercek altına almak lazım; fevkalade önemli zira…
Bu öyle bir alan ki, AKP iktidarını sürekli kılan dinamiklerin ve aynı zamanda ülke ekonomisini çıkmaza sokan sorunların kaynağına ışık tutuyor.
Kayırma ekonomisinin sağ muhafazakâr hükümetler elindeki işlevinden, dünü ve bugününe dair karşılaştırmalı bir akademik çalışmadan bahsedeceğim önümüzdeki hafta.
İletişim’den çıkan, Esra Çeviker Gürakar’ın “Kayırma Ekonomisi” başlıklı araştırmasında öyle bulgular var ki dudak uçuklatacak cinsten…
Ülke kaynaklarının kötü kullanımında sebep teşkil eden siyasi iradenin çapını insanın gözüne sokuyor adeta.//
Sözü Esra Çeviker’e bırakmadan önce, AKP dönemi ekonomi politikalarının/kayırma ekonomisinin işleyiş ve kapsamının geçmiş dönem sağ muhafazakâr partiler
(Demokrat Parti/Adalet Partisi/Anavatan Partisi) ile mukayese edilemeyecek boyutta olduğunu belirtelim.
Menderes ve Demirel konjonktüre bağlı ulusal kalkınmacı ekonomi politiğin (elbette ABD etkisinde) temsilcileri iken, postal destekli Özal neoliberal küresel düzene geçişin mimarı idi.
Evet, 16 yıllık tek başına iktidarı ile AKP’yi hem süre hem de ekonomi yönetiminin niteliği ve sonuçları açısından öncüllerinden ayrı tutmak gerekiyor.
Örneğin kayırmacılık (klientalizm) ve yolsuzluk, AKP öncüllerinin döneminde,
Siyaset-Bürokrasi- İş dünyası arasında ve kanunlardaki boşluklardan ya da ‘yaratılan boşluklardan’ yararlanılarak gerçekleşirdi.
Peki AKP döneminde?
Sözü, Çeviker’e bırakma zamanıdır…
//…AKP hükümeti önceki hükümetlerden farklı olarak kanuni boşluklardan yararlanmak suretiyle değil de kanun yaparak rant yaratmaktadır…
(Devlet ne kadar yolsuz ise
Kanun sayısı o kadar fazladır.
Gaius Cornelius Tacitus)
AKP yerel düzeyde seçmenlere kaynakları tahsis etmenin yeni biçimlerini oluşturmuştur.
Seçmen memnuniyetinin sağlanması ve korunması konusunda AKP ile siyasi bağlantısı olan firmalar hatır işleri ile denklemin içine girmekteyken, belediyeler hedef kitlelerin belirlenmesi ve İslamcı STK’lar ise yardımın dağıtılması rolleri ile ön plana çıkmaktadırlar. Böylelikle kayırılmış ama hayır işleri ile kamufle olmuş firmalar üzerinden seçmene ‘süratle’ hizmet götürülmektedir. Üstüne üstlük sayısız yeni kanunlar
ve KHK’lar yoluyla ilgili yasal çerçeve bu fesat karışmış ihale düzenine uydurulmaktadır.//
AKP’nin seçim başarıları ile kayırma ekonomisi arasındaki bağı da şöyle kuruyor Çeviker…
//‘Kamu varlıklarına el koyarak gerçekleşen zenginleşme (birikim)’, rant yaratma ve ranta el koyup rantı, iktidarı destekleyen toplumsal kesimlere stratejik olarak dağıtma AKP’nin süreğenliğinin en önemli sacayağıdır.//
Kitaptan kısa alıntılarla biraz ayrıntıya girelim…
//…Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetleri döneminde kamu ihalelerinde gerek kamu alımlarına ayrılan kaynaklar bakımından gerekse yapılan ihale açısından dikkat çekici bir artış gözlemlenmektedir. (…) Öyle ki 2004 yılında toplam sözleşme bedeli
10 milyar TL’yi bulmayan büyük ihalelerin toplam tutarı 2016 yılına gelindiğinde
120 milyarı aşmıştır.
(…)
AKP hükümetleri döneminde kırka yakın kanun ve KHK ile Kamu İhale Kanunu’nda yapılan yüz elliden fazla değişikliğin önemli bir kısmı, ihale kanunu AB müktesebatından uzaklaştıran tartışmalı değişiklerdir. (…) 2003 yılında 768 milyon TL’lik ihale pazarlık usulü ile yapılmışken, bu rakam hemen her yıl artarak
2016’da 21,7 milyar TL’ye ulaşmıştır.
(…)
AKP ile ‘bağlantılı ve ‘ilişkili’ firmalar AKP hükümetinin Kamu İhale Kanunu’nda yaptığı bu değişiklerden en çok yararlanan özel sektör aktörleri olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
(…)
AKP ile ‘bağlantılı ve ‘ilişkili’ şirketlere aktarılan kamu kaynakları sadece siyasi patronajın ve siyasetin finansmanın bir aracı olarak kullanılmamışlardır. Aynı zamanda seçmenin gündelik hayatına değen gerek toplu konut, duble yol ve belediye hizmetleri yoluyla, gerekse de yandaş şirketlerin hükümet güdümlü STK’lara yaptıkları bağışların yoksul kitlelere dağıtılması vasıtasıyla oy kaynağı olarak da kullanılmışlardır.
(…)
AKP’nin kamu ihalelerini giderek artan oranda klientalist bir çerçevede siyasi patronaj ve oy kaynağı olarak kullanması, Türkiye’nin öteden beri problemi olan kayırmacılığın niteliğini ve boyutlarını bambaşka noktalara taşımıştır. Bu dönemde yolsuzluk ve kayırmacılığın ana etkileri yasal mevzuat temelinde hissedilmektedir.
Diğer bir deyişle, AKP öncesi dönemleri AKP hükümetleri döneminden ayıran temel fark şöyle ifade edilebilir: 2002 yılı öncesinde yolsuzluk ve kayırmacılık daha çok kişisel düzeyde, belli siyasiler ve bürokratların yasadaki boşluklardan faydalanmak suretiyle kendi çevrelerine rant aktarımı şeklinde gerçekleşmiştir. 2002 yılı sonrası ise durum bütünüyle değişmiş, yolsuzluk ve kayırmacılık yasa yapmak suretiyle merkezileştirilmiş genel bir uygulama halini almıştır.//
Yaklaşık elli bin kamu ihalesi verilerine dayanan araştırmasında Çeviker, siyasal iktidarla sermaye arasındaki ilişki ağını işte böyle ortaya döküyor.
Ekonomik krizmiş, dış güçlermiş, falanmış filanmış …
Kimse maval okumasın...
Türkiye bu şekilde yönetilmeyi hiç hak etmiyor!