Çoktandır yazmıyordum. Bir kopukluk oldu. Okurlarımdan öncelikle özür diliyorum. İşimiz yaşanmışlıklar ve yaşadığımız olaylar. Son yıllarda "Köy yumurtası" "köy yoğurdu " "köy makarnası" "köy tarhanası"..vs. köy ürünlerine rağbet oldukça arttı. Pazar günleri "Organik Pazar" adı verilen köylülerin ürünlerini sattığı pazarda her şey bulmak mümkün... Yaşım elliyi çoktan geçti, 25 yaşına kadar köyde kaldım, bu ürünlerle büyüdük desem abartmam. Şimdi köy şehre geldi… Köyün yiyeceği içeceği adeta lüks oldu, organik niyetine talep her gün artıyor. Fiyatlar da ona göre tatbiki…
Eskiden şehirde bir restorana gidip ev yemeği kolay kolay yenilmezdi. Zaten bulunmazdı da. Hatırladığım kadarıyla, bazı ünlü lokantalar vardı. Bazıları halen faaliyette olabilir ya da adları değişmişte olabilir, Balkan Lokantası, Edirne Lokantası, Saray Lokantası gibi sulu yemekleriyle çok meşhurdular. Bizler köyden şehre lise ve üniversite yıllarımızdaki öğrenciliğimizde, şehre geldiğimizde ekşi domates kurusuyla yapılan yemeklerle büyüyen köy çocukları olarak, şehrin sulu yemekleri çook hoşumuza giderdi… Farklı şeyler yemek zenginlik göstergesiydi. Köylerde şehir düşkünlüğü artmıştı. Önceleri apartman dairelerinde oturmak ultra lüks yaşam göstergelerinden bir tanesiydi. O zamanlara göre müstakil evde yaşayanlara fakir gözüyle bakılıyordu. Hatta köylerde, herkes kızlarını şehre vermeye meyilliydi.. Bizler fakir köy çocukları olarak bekâr kalıp, külülerin(!) deyişiyle "kara kaplı deftere" kayıt olabilirdik…
Gel zaman git zaman günümüzde gidilen mekânlarda ev yemeğine talep arttı… Benim gibi şehrimizin kenar mahallerinde yaşayanlardan bazı kişiler, kenarda köşede tavuk bakar olduk gezen tavuk hayranlığımız arttı. Aslında her şeyin ötesinde içimizde köye özlem ateşi hiç bitmedi… Tavukla, horozla yaşama tutunma hevesimiz arttırdı. Çoğumuz ne köylü ne şehirli olduk, hep bir yanımız yarım kaldı... Belki adaptasyon sorunumuz yıllarca vardı… Bir alıntıyla devam edersek yazımıza;
"Köyüm
Hiçbir şey gidermiyor iç sıkıntımı. Hep bir yerlerde, bir şeyler unutmuş gibiyim. Yarım kalmış bir resim ya da türkü gibi geliyor her şey bana. Emaneten duruyormuşum gibi bir yerlerde. Bir şeyler kaybetmişim de, bulamamış gibiyim yıllarca. Ama aklıma düşünce köyüm, her şey birden canlanıyor, dün gibi... Capcanlı.
Alıp götürüyor beni çocukluğuma...
Çocukluğumun geçtiği, doğduğum, büyüdüğüm, derelerinde çimdiğin, koyun kuzu güttüğüm, inekleri otlattığım, eşeklere bindiğim, çelik çomak oynadığım, ekin tarları, Yoncalıklar içinde saklambaç oynadığım, söğütlerin, kavakların en uç noktalarına çıkıp köyü izlediğim günleri dün gibi hatırlıyorum…"
Neyse günümüze dönersek küçük baş tavuktur, horozdur bakılabilecek yazları domatesimizi, biberimizi, taze maydanozumuzu her mevsim yetiştirebileceğimiz Edirne Belediyesi'nin göstereceği ve aynı zamanda çok düşük fiyatlarla kiralaya verebileceği Hobi Bahçelerimiz neden olmasın?
Biz tavuklarımızı gelişi güzel yerlerde baktığımızdan, bir gece bir arkadaşımızın 35 tavuğuna görünmez eller "kalk gidelim "dedi… Heveslerimiz kırıldı.. Ama karda kışta tavuk bakma mücadelemiz devam edecek …Tavuk hırsızları bunu iyi bilsin!.. Bahçelerden demir kapıları çalan eller tavuğu da götürür horozu da…
Vatandaşların şehir hayatının stresinden uzak olması, kendi ürettikleri ürünleri sağlıklı bir ortamda yetiştirmesi amacıyla bu tür alanlara gerçekten ihtiyaç var… Amaç üretmek…
Sağlıcakla kalın…