Bu gün yine beraberiz. Çalışma hayatını içinde, koskoca 32 yılı geride bıraktım. Acısıyla tatlısıyla günler su gibi akıp gitti… Bir parça ekmeğini senelerdir yediğim, Trakya Üniversitesi ailesinin bir ferdi olarak, başta rektörümüz olmak üzere herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Bölgemizde azımsanmayacak bir geçmişe sahip Trakya Üniversitesi, bölge dinamiklerine her zaman yön vermiştir… Mutluyum gururluyum. Gençler çalışsın artık dediğim günler çokoluyor son günlerde. Haa bu arada, zaman bulup sizlerle bir şeyleri paylaşmak bana ayrı bir haz veriyor.

Geçenlerde amcaoğlu(emmi oğlu) eski bir fotoğraf gönderdi maille…Tam tamına elli yıllık bir fotoğraf… Havsa - Abalar Köyü'nde bir bağda, Almanya'da o yıllar da çalışan, şimdilerde rahmete eren amcamın eşi tarafından çekilmiş… Unuttuğum anılarım birden canlandı adeta… Bu fotoğraf karesinden o yıllarda anımsadığım kadarıyla bağ ve üzüm köylülerin vazgeçilmeziydi.. Daha çok şaraplık biraz da sofralık çeşitler ekilirdi...
Bu resimden yola çıktığımda, bölgemizde sos yo-ekonomik yapısındaki değişiklikler, kentleşme, şehre göç ve benzeri nedenlerden dolayı yıllarca neden gelişemeyen bağcılığın, son on - onbeş yıldır bir ivme kazandığını özellikle şarapçılıkta bir markalaşma çabasına girildiğini görüyoruz… Aslında bölgelerimizde çok zengin yerel üzüm çeşidi potansiyeli ile çok eski ve köklü bir bağcılık kültürüne sahip olmasın rağmen neden markalaşma ve bağcılıkta istenilen seviyeye gelemedik?
Mesela, genç şarap yapımında kullanılan puslu siyah renkli, çekirdekli, taneleri orta irilikte, “Papazkarası” gibi üzüm çeşitlerimiz, başta olmak üzere yerli üzüm çeşitlerimiz, bir zamanlar Tekirdağ -Kırklareli civarında yerelde ise Zalıftan (Kırcasalih) ve Yeniköy anavatanı sayılırken, asırlarca bu coğrafyada yudumlanmış hatta geçmiş yıllarda, Fransa dahil tüm dünyaya ihraç edilen kırmızı şaraplara hayat vermiştir. Efsanelerde, destanlarda, dini ritüellerde yer alan bağ ve şarap konusuna haftaya devam etmek dileğiyle…
Sağlıcakla kalın…