Bu yazımızın konusu salgın [Kovit-19 veya Korona] olsun.
Bu salgın hastalığın taşıyıcısı bir virüs. Yani canlı saydığımız hücrelerdeki (gelişmiş canlılardaki organlara karşılık gördüğümüz) organellere sahip olmayan ve bu eksik yapısı nedeniyle değişik organlarımızdaki hücrelerin yapısını bozarak hastalığa sebep olan küçücük bir şey. (300 000 kat büyüten elektronik mikroskopla yaklaşık 25 cm gibi görünen aşağıdaki resimdekine benzer, karmaşık bir molekül kümesiymiş.)

Şimdi bu salgınla ilgili her kaynaktan derlediklerimizi (çoğu kez kaynak da belirtmeden) dizgeli bir biçimde sıralayalım.
(1) Salgına sebep bu virüsü kimse her şeyiyle tam bilmiyor; öğrenmeye çalışanlar var. Örneğin, sanırız üremesi her virüs gibi asalakça (Bak ‘How do Viruses Reproduce’ – YouTube video.) Ama neden insanda? Hangi hızla? Dış ortamda yapısını nasıl koruyor, ne süre? Bilmiyoruz... Yeni bir bilgi edinenler, tarih de vererek bunu yayınlıyor. Tabii bu arada yanlış bilgiler de yayınlanıyor.
(2) Şimdilik inanılabilir bilgilerin ilki virüsün yayılışı: “Kendisine virüs bulaşmış bir kişi öksürür, hapşırır, aksırır, hatta konuşur, şarkı söyler, güler veya nefes alırsa küçük damlacıklarla birlikte virüs de yayıyor... Daha büyük damlacıklar bir iki saniyede toprağa düşüyor, ama daha küçükleri havada asılı kalabiliyor ve kapalı alanlarda orada burada toplanabiliyor. Özellikle çok kişi kapalı alanda bulunuyorsa.”
Sonuç: (a) Kapalı alanlarda kalabalık toplantılar yapmayacağız. (b) Zorunluysa (en azından ağzımızı, burnumuzu kapatan) maskeli olacağız. (c) Birbirimizden “en az iki metre uzakta” oturacağız. (d) Süreyi kısa tutacağız. (e) Buna karşılık, dışarıda maskeli olmamıza gerek yok ama kötü örnek olmamak için (burnumuz açık olsa da) maske taşımamız daha uygun. (f) Açık havada tanıdığımız kişilerle toplandığımızda (koronalı birinin aramızda olma olasılığı çok düşükse) yine maskesiz olabiliriz ama (emin olmak istiyorsak) iki metre uzaklığı koruyabiliriz.
“Bulaşma ağız, burun ve hatta göz yoluyla” oluyormuş. “Virüsün bazı yüzeylerde (özellikle plastik ve metalde) yapısını üç güne kadar koruduğunu kanıtlayan bulgular” varmış.
Sonuç: (a) Başkalarıyla görüşüp eve dönüldüğünde elleri sabunlamak gerekli. (“En az 20 saniye” de diyen var.) (b) Alkollü sıvı kullanımı da benimsenebilir. “Sabun veya alkol virüsün koruyucu kılıfını bozup virüsü etkisiz kılıyor” muş. (c) Dünya Sağlık Örgütü, “Kendiniz rahatsızsanız veya salgından hasta birine bakıyorsanız maske zorunlu. Bunun dışında yukarıdaki gibi.” diyormuş.
(3) “Hastalık belirtisi: Ateş, öksürük, baş ağrısı, yorgunluk, soluk alma zorluğu ve bazı durumlarda tat ve koku alma kaybı.
Yalnız bu belirtilerin çıkması, virüsten etkilenmeden sonra bir günden ondört güne kadar uzayabilir” miş.
Ayrıca “Virüs bulaşmış kişilerin en az üçte biri belirti göstermeyebilir” miş.
Kendisine virüs bulaşan, bulaştırmaya da başlıyor ama belirtilere göre zamanlarsak başlangıcı yukarıda yazdık, bitişi ise “belirtilerin başlangıcından (hafif geçirenlerde) on gün, (ağır hastalarda) yirmi güne kadar” mış.
Sonuç: Kimin bulaştırıcı olduğu biraz belirsiz. Öyleyse kendimizi daha dikkatli korumalıyız.
Ama bulaşı olasılığının çok olduğu yerlerden ((a) kent içi otobüsler, (b) kapalı ve kalabalık alanlar, (c) iş yerlerinden) veya (d) buralarda bulunması zorunlu olanlardan uzak dururken eve de kapanmadan.
(4) Sağlık bakanımızı dinlemiyoruz. Onun, bizim sağlığımızdan daha önemli dertleri olmalı. Buna karşılık Türk Tabipler Birliği yöneticileri veya (örneğin) Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, Prof. Dr. Ahmet Saltık, Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ın derdi bizim sağlığımız. (İstek olursa onların söylediklerini benim anlatımımla özetlerim.) Burada yalnızca, Esin Hanım’ın “Bulaşı Zinciri”ni önemsememiz gerektiğini yineleyelim.
Sağlıcakla,