Rusya, propaganda ve angajman hususlarında hayli mahir bir devlettir. Çarlıktan, Sosyalist olduğu iddia edilen döneme, Sosyalist olduğu iddia edilen dönemden Federatif yapısının yaşandığı günümüze kadar bu şekilde süregelmiştir.
Angajman için propaganda gerekir ve çoğu zihinde zuhur ettiği gibi propaganda yalan ifade değildir. Propaganda küçük bir doğrunun abartılarak yapanın lehine olağanüstü faydalar sağlayacağı söylem biçimidir. Yani temelinde yalan değil bilakis doğru vardır. Ancak bu doğru saptırılmış ve abartılmıştır. Hormonlu bir doğrudur…
Türkiye’de Rusya propagandası Leninist Rusya’nın Türk Kurtuluş Savaşına yaptığı katkıları abartmakla başlar. Hatta öyle bir abartıdır ki bu bazı konuşmalar ve yazılar (çalışma diyemeyeceğim üzgünüm) bir katkıdan ziyade bizatihi Leninist Rusya tarafından yapılan bir savaş ve bize teslim edilen topraklara getirmeye çalışır lafı. Buhara altınları meselesi incelenmeden Türk Kurtuluş Savaşı’na Leninist Rusya’nın yaptığı “katkılar” dönemin büyükelçisi ile Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafları basılarak konur da Mustafa Kemal Atatürk’ün SSCB’nin yıkılışı ve sonrasında devletimizin yapması gerekenlere dair öngörüsüne kulak tıkanır.
Alan memnun satan memnun bu ilişkide Leninist Rusya’nın andığım politik faaliyeti dolayısıyla “emperyalizmle mücadele”, “anti-emperyalizm” gibi laflar da havalarda uçuşur. İşte buna istinaden ABD emperyalisttir ama Rusya Federasyonu yahut öncülü SSCB sütten çıkmış ak kaşıktır. Bu minvalden bakıldığında Marvel ya da DC çizgi romanlarındaki iyilerle kötülerin savaşını görme ihtimaliniz bile vardır. Ama bana sorarsanız çok zorlamayın bunu görmek için gözlerinize yazık.
Tarihsici bir anlatımla ve bir olayın işe gelen kısımlarının kırpılarak diğer yerlerinin görmezden gelindiği berbat bir analiz seviyesinde devletleri dost-düşman olarak tanımlayabilirsiniz bile… Oysa meselinin asli içeriği uluslararası politika bağlamında ortaya konmaya çalışıldığında devletlerin dostları-düşmanları değil çıkarları ve bekaları olduğunu görürsünüz.
Dün Biden ile Putin görüştü… Bizim burada yukarıda çerçevesini çizdiğim minvalden ve iğne ucu kadar açık bir noktadan dünyayı görmeye çalışan zihinlere bakacak olursak Putin’in “Avrasya Halklarının önderliği”, “anti-emperyalizm” dolayısıyla “ABD ile mücadelesi” için bu görüşmenin yapılmaması bile gerekiyordu.
Tabii Dünya Düzeni denen “şey”in zırt pırt değiştiği, ikide birde yeniden kurulduğu iddiasındaki; ben daha güzelini yazarım, metot, teori umurumda değildir, hem onlar da kim içerikli İngilizce yazıları okudukça süreç analizi de şirazesini şaştı. Kavramlar bir yana savruldu analiz birim ve seviyeleri başka yere…
Bu şartlar altında popülarite merakı ve bir devlete müzahir olma çabası içinde uluslararası politika analizini layıkıyla ortaya koymak da hayli zorlaşıyor zira teorik çerçeveler bile takım tutma mantığı ile benimseniyor yahut reddediliyor.
Bütün bu propagandist ve bilim postuna bürünmüş bilimsellik dışı faaliyet alanında basit mantık önermeleri ile ABD-Rusya Federasyonu düşmandır birinin yanındaysan diğeriyle olamazsın gibi denge politikası yaklaşımını tabandan reddeden izahsız izahlar çıkıyor ortaya.
Bu şartlarda Biden ile Putin görüştü. Biden, Putin’e katil demişti… Gazeteci popülistler en çok buraya baktılar. Bekleyip göreceğiz, bakalım neler olacak, flaş, flaş, flaş… diyerek. Ne oldu? Putin, Biden bana bu ifadenin açıklamasını yaptı ben de tatmin oldum dedi. Şimdi yukarıdaki iki görüşle bu ifadeleri inceleyelim.
“Anti-emperyalist”, “Amerikan karşıtı”, “Avrasya Halklarının Lideri” Putin’e, “emperyalist” Amerikan başkanı katil demişti. Bu tanımlamalara göre Putin’in derhal sefer ilan edip Vaşington semalarında uçurduğu tayyarelerle “taş üzre taş, baş üzre baş” komaması gerekiyordu. Ama bunun yerine tatmin oldu.
İran’ın nükleer anlaşması hususunda, Suriye’ye yardımların gönderilmesi meselesinde, stratejik silahların sınırlandırılması meselesinde hep bir denge noktası bulunmaya çalışıldı iki taraf için de… Bu ne demektir biliyor musunuz? Hadi şu Batı mitolojisine meraklı AyArcı tayfanın hoşuna gider biçimde tanımlayayım“Janus yüzlü politika”. Yani ABD ne ise Rusya Federasyonu odur, Rusya Federasyonu ne ise ABD odur. Birini diğerinden üstün kılan bir şey varsa o da gerek politik gerek çalışma alanınıza dair “inançlarınız” dolayısıyla yarattığınız “iyi-kötü”, “barışçı-savaşçı” efsaneleri değil bu devletlerin çıkarlarıdır.
Sevgili Rus ve Amerikan muhibbi; kalbim kadar temiz bu sayfada sana yer verirken şiarının “Ne Amerika ne Rusya ne Çin; her şey Türk tarafından, Türk’e göre, Türk için…” olmasını dilerim…
Haftaya görüşmek dileğiyle memleketimin güzel insanları…