“Bir gencimiz ölüm robotuna dönüşmüş; başka bir gencimizin ekmek, zeytinden oluşan kahvaltısını yemesine izin vermiyor, onu öldürüyor...
Tüm yöneticilerimiz bu olayı lanetliyor; gazetelerimizde yazı yazanlar, TV lerimizde konuşanlar bu olayı yorumluyor...”
Halkımız ne demiş?
“Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar...”
Sığırtmaç Mustafa ne yapacak? (Bu takma adı çok sevdim. Hak etmesem bile.) Bir anı daha anlatacak.
“Yenişehir ilçemizde (İngilizcesi Newyork) bir gencimiz evlenmeye niyetlenmiş. Ne yapacağını bilmiyor. Nüfus memurluğuna gitmiş. (Bir zamanlar nikahı nüfus memurluğu kıyıyormuş.)
Sabah erken, odacı yerleri süpürüyor. Eh, kendine de daha yakın, ona danışmış. Odacı açıklamış,
-Senin ve nişanlının altışar fotoğrafını, nüfus cüzdanı fotokopilerini, sağlık belgelerini getireceksin, içeride memura vereceksin.
Genç istenilenleri sağlamış, nişanlısıyla içeri girmiş. Odacı yok ama iki hanım ve odacıya ikizi kadar benzer kravatlı bir memur var. Önce şaşırmış ama yine de toparlanıp belgeleri memura vermiş.
-Biraz bekle, işlemleri bitirelim, sizi çağıralım.
Memur ayrılmış. Bir süre sonra hanımlardan biri,
-İşlemleriniz tamam, bunları alın müdüre gidin. Nikahı o kıyacak.
Gençler söylenenleri yapmış. Müdür odasına yönelmiş, kapıyı çalmış, içeri girmiş.
Ama ne! (Müdür koltuğunda yine aynı odacı.) (Genç ne bilsin. Nüfus dairesi zaten bir müdür, üç memur ve bir odacı. Müdür izinli, odacının işi çıkmış, diğer iki memur bayan. Odacılık da müdürlük de bizim kıdemli memura düşmüş.)
Genç şaşkın ama müdür işi biliyor. Diğer birimlerden şahit iki kişi çağırmış, nikahı kıymış. Evlenme cüzdanlarını vermiş.
Gençler cüzdanı alıp çıkmışlar ama şaşkınlık kuşkuya dönüşmüş. Genç adam koridorda bir süre aşağı yukarı gidip gelmiş. Sonra yeni nikahlısını bırakıp içeri girmiş.
-Bize şaka yapmadınız değil mi?”
“Ülke yanıyor, ülke batıyor, sen küçük bir adamla ilgili anı mı anlatıyorsun?” demeyin.
Ağaç yanar, orman yanar, bunları görebiliriz. Ülke yanmaz. Tekne batar, transatlantik batar, bunları da görebiliriz. Ülke batmaz.
Ülkeye ne olur?
(1) Siyaset pis iştir, sakın bulaşma diye bir söylenti yayılır. Sendikalar, partiler... özetle ülke yönetimi belirli bir kitleye bırakılır.
(2) Bilgi üretimden koparılır. Çocuklarımız, gençlerimiz, özetle bugünün ve yarının aydınları köleleştirilir.
(3) Kent planları küçük tutulur. Arsa spekülasyonu, yani emeksiz kazanç yolu yaygınlaştırılır.
(4) Üretici kitle ülkeden koparılır. Başkalarına üretir.
(5) Temel gereksinimlerin ülke içinde üretimine engeller çıkarılır, burada dışa bağımlılık arttırılır.
(6) Başka ülkelerin üretimden uzak kitleleri ülkeye alınır.
(7) Kazanç sistemi bozulur. Üretene az, konuşana çok.
Sonuçta ne olur?
Bu, ilk adımda halkçı aydınların direnç oluşturmasına bağlı.
Sağlıcakla,