Ekonomi kötü, işsizlik çok yüksek oranda, esnaf perişan, iflaslar arttı. Paramız çok değer kaybetti, faizler çok yüksek, enflasyon resmi verilere göre bile yüksek seyrediyor!
“En az üç çocuk” ile başlayıp, “üç de yetmez dört, beş” diye devam eden nüfus artırma talepli hamaset hâlâ devam ederken, üniversite mezunu işsizler ordusu her geçen gün büyüyor. Gençler geleceğinden umutsuz ve çok mutsuz. İmkânı olan yurt dışına gidiyor, kalanların büyük çoğunluğu asgari ücretle geçici iş bulmaya bile razı!
Bir buçuk yıldır tüm dünyayı bunaltan Kovid-19 salgını çok kötü yönetildi. Hatta bu durumu fırsat bilip, hukuku askıya alan, askıya aldığı hukuku bile kendisine ve muhalefete farklı uygulayan, halkın yaşam tarzına müdahale eden, ekonomik kaynak yaratmak için vatandaşı para cezasına boğan keyfi yönetim şekli artık halkı tamamen bunaltmış durumda.
Dış politikada; “Dünya beşten büyüktür, Türkiye eski Türkiye değil artık bölgesel güç oldu, Ortadoğu’da bizden habersiz kuş uçmaz” gibi söylemler üretirken gerçekte;
- Yerel unsurlarla da işbirliği yapıp, bir gece yarısı operasyonu ile kendi vatan toprağımızdan kaçırdığımız Süleyman Şah Türbesi’ni 6 yıldır yerine koyamadık! Yani 90 km. ötedeki vatan toprağımızı işgale terk ettik.
- Daha düne kadar Amerika’ya, AB’ne bağırıp çağırırken bugün onların politikaları çerçevesinde, NATO adına Afganistan’ın başkenti Kabil’de Havaalanı’nın güvenliği için gönüllüyüz. Ki bu görevin riskleri bize kazandıracaklarından çok daha fazladır!
Müsilaj belası ile Marmara Deniz’ini bitirdik. Gün geçmiyor ki bir yerden bir çevre felaketi haberi almayalım. Yıllardır sürdürülen betonlaşma politikası artık “Irmağının akışına ölürüz” diye türkü yaktığımız o ‘cennet’ vatanı cehenneme çevirdi ama yine de Kanal İstanbul temeli atıldı!
Tüm bunlar olurken, bir de Sedat Peker’in iddiaları ile gördüğümüz bir kirli düzen ilişkisi var ki, halk fakirleşip burnundan solurken, bazıları milyarlar içinde yüzüyor.
Saymakla bitmeyen bu olumsuzluklar karşısında, iktidarın geleceğe dair hiçbir somut projesi ve vaadi kalmadı. Dikkat edilirse artık tüm vaatler müjde şeklinde ve hep de 2023’e endeksli!
Yıllardır dillerinden düşürmedikleri 2023 vizyon ve hedefleri vardı, onlardaki somut ve rakama dayalı tüm vaatler buharlaştı, hiçbirine ulaşmamız artık mümkün değil. Ki zaten baştan beri imkânsızdı. Ve fakat 2023’te de seçim var! O halde gelsin müjdeler, gelsin hayaller.
Görünen o ki; 2023 yılında ya da daha erken yapılacak bir seçimde iktidarın seçim stratejisi şu olacak. O zamana kadar müjde olarak açıklanan pek çok; doğal gaz, petrol, altın vb. yer altı kaynakları ile bir hayal pazarlanacak. Ve biz bir kere daha “Siz verin yetkiyi bu kardeşinize, bakın o kaynakların ekonomiye kazandırılması ile nasıl şahlanıyoruz” masalları dinleyeceğiz.
Elbette ki iktidarın şimdi olduğu gibi seçim zamanı da, muhalefeti; HDP ve dolayısıyla PKK’ya, FETÖ’ye ve dış güçlere yakın olmakla suçlayıp, düşmanlaştırmak ve baskı altında tutmak gibi bir stratejisi olacaktır. (Geçen hafta belirttiğimiz 2015 Haziran sonrası yaşananlar boyutuna ulaşmaması temennimizi bir kere daha not edelim)
Belki uygun bir zeminde tüm bu stratejilere bir de “Dış düşman ile sıcak/soğuk mücadele” ortamı eklenebilir. Ki bu konuda; Yunanistan, Suriye ve hatta Irak gibi komşu ülkelerle sıcak gerginlik zorlamaları olabileceği gibi, başka ülkelerle (2017 Referandum öncesi Hollanda ile yaşanan kriz gibi) soğuk gerginlikler yaratılabilir.
Velhasıl iktidardan gitmemek için yapacakları çok şey var. Kolay kolay bırakıp gitmek istemeyeceklerdir. Seçim öncesi, oy sayımı zamanı ve seçim sonuçlarının tescili sürecinde YSK ve diğer yargı kurumları ile yapılabileceklerini de not etmeden geçmeyelim.
Ama her şeye rağmen bu “İktidardan gitmeme” stratejisinin bir diğer aşaması da olacaktır. O da, Cumhurbaşkanlığını kaybederlerse, TBMM’de çoğunluğu kaybetmeyip, seçilen Cumhurbaşkanı’nı çalışamaz duruma getirmek. Böylece, her alanda bıraktıkları o büyük enkazın ortadan kaldırılıp ilerleme kaydedilemeyeceği bir ortam oluşturmak isteyeceklerdir. Bunun çok açık örneğini, İstanbul ve Ankara Belediyelerinde ellerinde bulundurdukları meclis çoğunlukları ile iki senedir zaten yapıyorlar! Bu stratejinin son ayağı da Meclis çoğunluğunu kaybetseler bile en azından muhalefete, ‘hukuk içinde geçmişin hesabını sorma’ imkânı sağlayacak çoğunluk vermemek olacaktır.
Böylece belirli bir süre sonra erken seçimi zorlayıp, tekrar Cumhurbaşkanlığını geri almak gibi bir planın peşinde olacaklardır.