Geçen yıl Eylül ayında bir grup arkadaş, ailece Fethiye'ye gitmeyi planlamıştık,
Aylar öncesinden ödemede bulunup, rezervasyonu yaptırdık.
Ne var ki, salgın baş gösterince bizim Fethiye işi suya düştü.
Sonuçta geçen yıl gidemediğimiz Fethiye'yi bu Eylül ayında eşim ve kızımla birlikte fethettik…
Hani derler ya, “Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun bize gördüklerinizi anlatın”.
Bu yazıda da aynen öyle olacak.
Ancak, konakladığımız yerin adını ise mutlaka yazmam lazım.
Liberty Hotels Lykia.
**
Denize sıfır, çam ormanı içerisinde dağa yaslanmış 500 dönüm üzerine kurulu devasa bir tesis.
645 oda.
Yaklaşık 600 metre uzunluğunda özel plaj.
6 restoran…
4 yüzme havuzu…
Bu ayrıntıları daha da uzatmak mümkün.
Yığınla…
Gelelim sadede…
Hijyen, temizlik, maskeli güler yüzler ve sunum…
Plajda, restaurantta, barda sosyal mesafe…
Pandemi sonrasında da turizm sektöründe aynı özene dikkat edilmesi halinde İspanya'yı dahi sollarız.
Doğa, deniz ve güneş zaten var.
Üstelik paraları da bizi 10'a katlıyor.
Sonuçta, bak Dünya bizi nasıl kıskanıyor!
**
Hotel lebaleb!
Çoğunluğunu Ruslar oluşturuyor.
Elbette Türk insanıyla Avrupa ülkelerinden gelenler de var.
İngiltere'nin Türkiye yasağını kaldırması nedeniyle hotel bugünlerde bu ülke insanlarının yolunu da gözlüyor.
Gelelim zurnanın zırt dediği yere:
Rus'un emeklisi Aleksandra, Alman'ın Hans'ı ömrünün sonbaharında bu cennet köşede krallar gibi keyif çatıyor…
Giderek ağırlaşan ekonomik koşullar karşısında ezilen bizim emekli Hasan Aga ise kahvehanede kendisine dahi zor çay ısmarlıyor.
Velhasıl, Dünya bizi kıskanıyor!