“Şeyh Bedreddin'i / Börklüce'yi / Torlak Kemal’i / İnsanları düşün anne / Düşün ki yüreğin sallansın / Düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan / Mutlu bir yusufçuk havalansın”
Yirmi yaşıma kadar duymadığım bu isimleri, Ahmet Kaya’nın sözlerini Nevzat Çelik’in yazdığı ‘Şafak Türküsü’ adlı şarkısını dinlerken, yukarıdaki dizelerle duymuştum. Oldukça uzun süre de o şarkı dışında adlarını pek duymayanlardanım. Zamanla, okuduğum kitaplarda seyrek de olsa adlarını rastladım ve bir merak oluştu. O merakla biraz araştırdım ve en azından anlama düzeyinde öğrenmiş oldum. Son olarak geçen yıl Erol Toy’un “Azap Ortakları” adlı şiir tadındaki romanını okudum ve bu tarihi kişilikleri, ne yapmak istediklerini iyice anladım.
Atatürk’ün “tarih yazmak yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat şaşılacak bir hal alır” sözü tarih yazmanın önemini vurgular. Ama tarihi sadece değiştirmeden yazmak yeterli değil, neleri yazacağını da doğru seçmek gerekiyor!
Bizim eğitim sistemimizdeki ‘Osmanlı Tarihi’nde, Şeyh Bedreddin’e yer verilmez, yok sayılır. Bolca, padişahlar ve savaşları okutulur, ezberletilir. Osmanlı’da ve özellikle “1000 yıllık yurt” dediğimiz Anadolu’da halk nasıl yaşardı, hemen hiç öğretilmez.
Ancak, “gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi de kötü bir huyu vardır!”
Yüzyıllardır görmezden gelinen Şeyh Bedreddin, bu günlerde “Hakikat” adlı sinema filmi ile ortaya çıktı bile! Geçen hafta izlediğim filimden birkaç cümle aktarmak isterim:
Karaburun’da kurduğu, ortak üretim ve tüketime dayalı düzeni, “Yarin yanağından gayri her şey ortaktır” diye tanımlayan Börklüce Mustafa’ya, yöredeki Rumlar da katılıyor. Ancak bu düzeni kendisine tehdit olarak gören Padişah, Börklüce’yi ve onun düzenini ortadan kaldırmaya kararlıdır. Bu maksatla, Selanik kuşatmasını kaldırıp, Selanik Rumları’nın desteğini de alıyor. Ve Börklüce şöyle haykırıyor; “Siz anlaşınca ‘siyaset’, biz anlaşınca ‘gâvurla işbirliği’ oluyor öyle mi?”
Şeyh Bedreddin ise; (bugün Yunanistan’da olan) Serez’deki idamında son söz olarak “Cellâtlarımdan uzun yaşayacağım” diyor!
Ve işte yüzlerce yıl sonra, gün geliyor Bedreddin’in o sözü ‘Hakikat’ olarak, ‘gerçeklerin ortaya çıkması’ gibi zuhur ediyor!
Zira Dreyfus Olayı için Fransa Cumhurbaşkanı’na yazdığı “Suçluyorum” başlıklı mektubunda Emil Zola’nın dediği gibi, “ Gerçek; toprağın altına kapatıldığı zaman, orada öyle bir toplanır öyle bir patlama gücü kazanır ki ...!” Evet, birileri gerçeği göz ardı etmiş ama gerçek toprak altında yürüyormuş bile!
Türker Kılıç, “Bağlantısallık, Yaşamdaşlık” adlı kitabında: ‘Yaşamın bağlantısallık yapısı’ konusunda Spinoza’ın düşüncelerinde Mevlana’nın izlerini aradığını, bu amaçla Spinoza’nın 190 kitaplı kütüphanesini ve tüm mektuplarını incelediğini ama Mevlana ile ilgili tek bir satıra bile rastlamadığını anlatıyor. Ve “Rumi ile ilişkili yazısı olmayan Spinoza’nın mektuplarından birinde Şeyh Bedreddin’den bahsetmesi ilginçtir” cümlesine de yer veriyor!
Bugün Yunanistan’da Osmanlı aleyhine heykeller mevcutken, Edirne’nin karşısındaki Orestiada kentinde, Bedreddin’in hatırası ve öğretisinin yaşatıldığı ‘Bedreddin’ adlı bir pub & bar mevcut! “Nasıl?” sorusunun cevabı ise bu linkte http://jorkoyollarda.com/komsudaki-bedreddin/ .
Bir filmi sanat açısından değerlendirmek benim asla yeterli olamayacağım bir alan. Onun için Barış Yıldırım’ın Gazete Duvar’da yer alan şu cümlelerini aktarmakla yetineyim. “Tarihsel olayları merkezine alan dramatik yapıtların konuyu bilenler için sıkıcı olmak, konuyu bilmeyenler içinse anlaşılmaz olmak gibi ikili bir riski var. Yaptığım sohbetlerden, seyircide bazı noktaları tam anlayamama sorununun ara sıra ortaya çıktığını gözlemledim ama Bedreddin olayıyla bulduğu her şeyi okumuş biri olarak "Hakikat"in bu tuzaklardan ilkine düşmediğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Olayların sırasını ne kadar iyi bilirseniz bilin, film, ilgiyi her an perdede tutmayı başarıyor.”
O halde filme gitmeden önce konuyla ilgili bilgi edinmenin, filimden sonra da Azap Ortakları’nı okumanın ‘Hakikat’en iyi olacağını söylemek isterim.
Not-1: Tarih bilgisine derin saygı duyduğum, İlber Ortaylı, Bedreddin hareketini “gerici” olarak tanımlar ve “Bedreddin daha geri bir toplumu temsil ediyordu, Osmanlı’nın imparatorluk haline gelmesi ise üretici güçleri daha ileri taşıyan bir hamleydi.” der. İmparatorluk fikrine olan tutkusuyla, ‘kardeş katli’ni de savunan Ortaylı’nın bu düşüncesinin, “Devletin gücünü, toplumun refahına tercih etmesi” fikrinin bir yansıması olduğunu düşünüyorum.
Not-2: Araştırılınca görülecek ki, bu ‘Şeyh’ o ‘şeyhler”den değil!