“Tencerenin düşürmeyeceği hükümet yoktur!”
Artık hemen herkes, günün her saatinde döviz kurlarını takip eder hale geldi. Bizde ekonomik sorunlar hep gündem olmuştur. Ama bu dönemdeki gibi, günün her dakikasında ekonomiyi takip etmedik hiç.
Bunun birinci sebebi, sosyal medyanın yarattığı; anında, sürekli ve çok yaygın iletişim ortamının, yaşamı etkileyen konuları sürekli gündemde tutması. İkinci sebep ise, ekonomik gelişmelerin birden ve şok dalgası şeklinde değil genellikle yavaş ve sürekli olması.
Şöyle bir geriye dönüp yakın geçmişe baktığımızda, ekonomimizde yaşanan iki büyük krizi hemen hatırlarız.
Tansu Çiller’in Başbakan olduğu 1994’teki, ‘5 Nisan Kararları’ sonrasında Türk Lirası % 38 değer kaybetti.
21 Şubat 2001 tarihli MGK toplantısında Cumhurbaşkanı Sezer'in Başbakan Ecevit'e anayasa kitapçığı fırlatması üzerine, Borsa % 18 düştü, gecelik faizler % 7500’e kadar yükseldi.
Elbette ki, her iki kriz de durduk yere çıkmadı. Ekonomi kötü yönetiliyor, yapısal sorunlar çözülemiyordu. O dönemlerde bir ara üç haneli rakamlara da ulaşan yaygın bir yüksek enflasyon da söz konusuydu. Ancak özellikle kamu çalışanlarının maaşlarına da, mümkün olduğu kadar enflasyona yakın oranda zam yapılırdı. Paranın sürekli değer kaybedip, herkesin ‘fakir milyoner’ olduğu o günlerde en azından halkın yaşadığı sıkıntılar, hükümeti yönetenler tarafından da kabul edilir ve ona göre tedbirler alınırdı. Ve başarısız olan hükümet yerine bir başka hükümet kurulurdu!
Yani yazının başında yer alan Süleyman Demirel’in o meşhur sözü sıklıkla gerçekleşir, boş tencere hükümetleri düşürürdü!
Türkiye, 2001 ekonomi krizinden sonra Kemal Derviş’in acı reçetesini içeren ekonomi politikalarını uygulamaya başladı. Aslında tam da tünelin ucunda ışık görünmüştü ki, bu defa da Başbakan Ecevit’in sağlık sorunları tartışılıyordu. Yani ekonomik kriz toparlanırken, büyük bir siyasi kriz vardı ve Bahçeli’nin o meşhur erken seçim çağrısı geldi.
AKP, ilk yıllarında Kemal Derviş’in ekonomi politikalarını uyguladı. Dünya’daki finansal genişlemenin ve Türkiye’nin AB’ne girmeye yönelik hamlelerinin etkisiyle de ülkeye çokça yabancı sermaye girdi.
Her ne kadar o yıllarda ekonomi açısından her şey yolunda görünse de, alınan dış borçların üretime değil, ranta dayalı inşaat sektörü gibi alanlarda heba edilmesinin gelecekte büyük sıkıntılar yaratacağı belliydi! Ama herkes cebindeki paraya bakıp tüketimin hazzını yaşıyordu!
15 Temmuz’dan sonra ilan edilen OHAL ile başlayan ve halen devam eden hukuksuzluk ortamı, yabancı sermayenin de kaçışına sebep oldu. Her şeye karar veren ‘Tek Adam’ yönetiminde sistem her anlamda tıkandı, ekonomi de iyice kötüye gitti.
Artık dış borçların maliyeti aşırı yüksek ve yabancı sermaye de gelmiyor! Kamuya ait satılacak fabrika da kalmadı, son olarak kamu arazileri satılıyor. Kaynaklar kurudu! Ve eriyen kaynaklarla da öncelikle, üzerinden geçilmeyen köprüler, uçulmayan hava alanları gibi “geçiş/yolcu garantili” inşaat eserlerine ödemeler yapılıyor. Hem de dövize endeksli değerle!
Paramız, dolar karşısında son 70 günde % 36, yılbaşından bu yana ise % 51 değer kaybetti!
18 Mart 2017’de temeli atılan Çanakkale Köprüsü’nün, 15 Euro’luk geçiş ücreti 58 TL iken bugün, 190 TL. oldu. Bakalım açıldığında ne kadar olacak ve kimler geçebilecek?!
Ve tüm bunlar yaşanırken, hükümet ve yandaşlara göre ekonomide oldukça iyiyiz. Yaşanan bazı sıkıntılar varsa da, onu da zaten “çözerse Erdoğan çözer”!
Peki, nasıl çözüyor?
Üç yıl önce, patates, soğan sorunu için, depo baskınları yapıldı ve tanzim satış noktaları açıldı!
Bu sene pahalılık için, büyük maket zincirlerine denetim yapıldı ve cezalar kesildi.
Ve elbette ki, ”Dış güçler, faiz ve döviz lobileri, finansal darbeye teşebbüs ediyor ama asla başaramayacaklar!” masalı!
Elbette ki, çağın ekonomik gerçekleri, öyle kandırmaya dayalı tedbirler ya da hamasi sloganlardan etkilenmiyor. Hatta olumsuz etkileniyor! Kısacası, ekonomi yönetilemiyor ve her gün daha da kötüye gidiyor.
Hemen hep hastalıkla boğuşan ekonomimizin 1994 ve 2001’deki hastalığı kalp krizi gibiydi aniden gelişti, ancak doğru teşhislerle derhal müdahale edildi. Şimdi ise ekonomimiz ağır kanserli! Ancak, ya doğru teşhis konulamıyor ya da bilerek yanlış tedavide ısrar ediliyor.
Ama boş tencere de hükümetin suyu kaynıyor, ilk seçimde yolcu!