Aralık ayı bizim için kaplıca zamanı.
11 yıldır eşimle birlikte Kaz Dağları’nın eteğindeki Güre'nin sıcak sularına, oksijen kaynağı o bölgeye düzenli olarak gitmeye çalışıyoruz.
Nitekim, geçen hafta Çarşamba günü bir kez daha buralara uçtuk.
Dolayısıyla bugünkü köşe oralardan…
**
Bulgar Levası paramız karşısında uçtukça uçuyor.
Sonuçta Güre’ye gelirken yol boyunca rastladığımız Bulgar plakalı araçlardan komşunun buralara, buradan da aşağılara kadar uçtuğunu gözlüyoruz.
Bundan Bulgar halkı için artık Türkiye’nin Edirne ve Trakya’dan ibaret olmadığı net biçimde anlaşılıyor!
**
Konakladığımız tesislerde salgına karşı alınan önlemler hemen dikkat çekiyor.
Alanlar 45 dakikada bir boşaltılarak temizlenip, havalandırılıyor.
Örneğin kapalı havuz bölümündeki kişi sayısının 25’in üzerine çıkmamasına özen gösteriliyor.
Ama her şeye rağmen yine de yer yer öne çıkıyor.
Böyle olunca da gruplar arasında “Neredensiniz?”den başlayarak uzun muhabbetler yaşanıyor, adeta su içerisinde kahve köşeleri oluşuyor.
İstanbul’dan gelen bir vatandaş ilginç bir olayı yanındakine anlatırken, ister istemez kulak misafiri oluyoruz.
Görev yaptığı fabrikanın İtalya’daki temsilcileri İtalyan geçtiğimiz günlerde sabah ülkesinden Türkiye’ye uçuyor.
Elinde ülkesindeki bir sağlık kuruluşundan aldığı 72 saat geçerli negatif olduğunu gösteren test bulunuyor.
Aynı gün öğle saatlerinde fabrikadaki rutin test kontrolüne denk geliyor.
Sonuç Türkiye’de pozitif.
Hayda!
Acaba hangisi yanlış?
Herkes şaşkın.
Şaşkın ancak, elindeki belge Türkiye’de geçerli.
Akşam otelde kalıyor.
Fabrikada işleri tamamlanınca 3 gün dolmadan ülkesine uçuyor.
Anlaşılan İtalyan kuluçka dönemini Türkiye’de gelir gelmez tamamladığı için “korona civcivi” bi’ şekilde burada hayat bulmuş oluyor.
Geride ise fabrika, otel ve uçakta olmak üzere birkaç temaslı elbette kalıyor…
**
Haberlerden Edirne’nin geçen hafta sonu da Bulgar halkının alışveriş akınına uğradığını görüyoruz.
Kapıdan girişlerinde hepsinin testleri mevcut: Negatif !
Aralarında elbette günübirlik gelmeyenler de var.
Kimileri konaklıyor.
Kimisi İstanbul’a uzuyor.
Kimisi yukarıda aktardığım gibi daha da uzaklara…
Acaba, ülkesine dönmeden önce İtalyan gibi kuluçka dönemini burada tamamlayan olmuyor mu?
Meraktan düşündüm…
Yani, “civciv!”