Kur'anı Kerim'in Nas süresi neden gündemdedir?
Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında faiz ve enflasyon ile ilgili mesajlar verirken; Bir Müslüman olarak 'nas'lar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu” ifadelerini kullanmıştı.
Bu nedenle gündeme geldi Kur'an'ın son Nas süresi. Oysa biz laik bir devletiz ve devleti yönetenler hiçbir din kuralını referans veremez. Kişisel olarak her türlü dini inancın garantisi olan devlette, yöneten kişiler kendi inançlarını özelinde yapmakta hürdür ancak yönetim olarak kararlarında din kurallarını uygulayamazlar.
Peki, Nas suresi nedir, ne diyor?
Açıklamalı Kur'anı Kerim Meali; Hasan Tahsin Feyizli- Sayfa; 604; 114. Nas Suresi; “Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla: De ki; insanların gönüllerine vesvese veren (günaha teşvik eden, ibadetlerden alı koyan, Allah'a sığındıkça geri çekilen) o sinsi vesvese verici insan ve cin (şeytan)in şerrinden insanların Rabbime, insanların melikine (hükümdarlar hükümdarına ve sahibine) insanların (Allah'ı olan) İlah'ına sığınırım.” (Surede görüldüğü gibi Allah, Rab'dır, Melik (Hükümran)tir ve İlah'tır. Ancak böyle inanmakla Allah'a inanılmış olunur.)
Aynı surenin Diyanet mealine bakalım; “Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla: De ki; cinlerden olsun insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine, insanların mâlik ve hâkimine, insanların mâbuduna sığınırım!” (https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/nas-suresi-114/ayet-1/kuran-yolu-meali-5)
Bir yurttaş olarak öncelikle laik bir devlet olan Cumhuriyetimizi yönetenlerin din kurallarına göre hareket etmesini, din kurallarını referans göstermesini suç görürüm.
Sureden anladığım; kötülükler olduğunda Rab'bimize sığınarak hoşgörülü olmalıyız ve O'nun kötülükleri ortadan kaldıracağına ve Şeytan'ı yok edeceğine inanmalıyız. Dünyevi hayatta olan kötülüklerden korunmak için Rabbimize ve O'nun yeryüzündeki temsilcisi hükümrana güvenmeliyiz.
Neden böyle düşünüyorum? Çünkü Şeri kurallara göre Allah tektir ve daimdir, O'nun yeryüzündeki temsilcisi Halife'dir, hükmedendir. Toplumu yöneten iktidarın başı da hükümdardır, o halde ona uyarak, Allah'ımıza sığınarak bu günleri aşmamız öneriliyor.
Hangi çağdayız? Nelerle uğraşıyoruz? Neden bu hallere düştük? Sorular, sorular…
Elif be ile başladık, başörtüsüne sığındık. Osmanlı eserlerini okuyamıyoruz diye 28 harfli Arap alfabesini okullara koyduk ve milyonlarca işsiz üniversiteli yarattık. Rivayete göre Hz. Muhammed, kendisine “Geçimimizi helal yoldan temin için ne gibi işler yapalım?” diye soranlara “Ticaret yapın çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir” diye yol göstermiş ya biz de bunu kılavuz edindik ve yeni tüccarlar yarattık. “İnşaat ya Resul Allah” diyen müteahhitlere devletin kazancını aktardık. Çalıyor ama çalışıyor, götürüyor ama cami de yaptırıyor, okul da dendi, hoşgördük! Dini inancımızın kitabının her suresini, her ayetini, her satırını dünyadaki doğru-yanlış-tartışmalı işlerimize referans gösterdik ve bu günlere geldik.
Birilerinin samimi, sermayenin ise kullanışlı talebidir; din kurallarına uygun toplum örgütlemek. Buyurun örgütlediniz! Laik devleti kâğıt üzerinde bırakıp toplumsal yaşamı din referanslarına uygun düzenlemediniz!
Geldik bu güne. N'olcek şimdik? Biliyoruz ki Nas süresinin bir özelliği de Kur'an'ın son süresi olması. Yönetenlerimiz kutsal kitabımızı da bitirmiş oluyorlar bu sureyi hayata geçirmekle! Bakalım sonrasında nelere sığınacaklar, neyi kanıt gösterecekler!?
Ülkemiz anayasasına ve çağdaş devletler hukukuna göre bir kamu sözcüsü, devlet yöneticisi; “Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim, hüküm bu” diyemez.
Ortaçağ koşullarında hükümlerle devletler yönetildi ve sonunda hepsi dağıldı. Çağın, ilerleyen bilim ve tekniğin, kazanılan insan haklarının durumuna göre devlet yönetme koşulları da değişti, gelişti. Konuşmalarında çağa uygun, katılımdan bahseden, akıl ve bilimden, çağdaşlık ve gelişmişlikten vaaz edenler aynı zamanda dini hükümlere göre davranamaz. Kişisel yaşamında buna uysa da devlet yönetiminde bunu savunamaz.
Gerçeğe bakalım. Peynircideyim. Orta yaşı yeni aşmış bir kadın geldi. On liralık peynir almak istedi. Kasiyer ne yapacağını şaşırdı. On liralık peyniri nasıl kessin? Ya on iki liralık olursa, kırıntılarla peynir mi ölçülürmüş! Şaşırdı. Bir kalıp alıp tarttırdım ve kadına vermesini söyledim. Kasiyer şaşırdı ve dediğimi yaptı. Tamam. Bir öğün mutlu oldu aile. Yarın ne olacak? Ya diğer günler.
Hükümler yoksulluğu bitirseydi, dünyada ve özellikle de dini inancı güçlü ülkelerde aç insan olmazdı.
Gerçeğe gelelim. Yetti gari…