Geçen hafta, dolar önce 18 TL’yi aştı, akşamleyin Erdoğan’ın “dövize endeksli mevduat” açıklaması üzerine ise % 35 değer kaybedip 12 TL’nin altına düştü.
Herkes şaşkın! Bir tarafta “madem doların çıkışı durdurulabiliyordu neden bu kadar yükselmesine seyirci kadınız” diyenler, diğer tarafta ise “Erdoğan yine başardı” deyip halay çekenler!
Evet, kafalar çok karışık! Son üç ayda ne oldu? Bu süreç bilinçli mi yürütüldü? Sürekli faizi düşürüp, dolar yükseltilip piyasa paniğe sevk edilirken bir plan mı vardı? Varsa bu plandan kimler haberdardı? Bu süreçte paniğe kapılıp geleceğini kurtarma adına varını yoğunu döviz/altına çeviren küçük yatırımcı yıkıma uğrarken, plandan haberdar olanlar servetlerine servet mi kattılar? Peki, yapılan zamlar geri alınacak mı?
Pek çok soru cevap bekliyor!
Sanırım bu süreci en güzel o meşhur; “Hiçbir şey olmadıysa da, bir şeyler oldu!” sözü özetliyor! Evet, bir şeyler oldu! Ve fakat olan yine garibana oldu, muhtemeldir ki yine bir avuç yandaşın cebi doldu!
Ancak benim en çok takıldığım konu halay çekenler! Zira halay çekilen günde, dolar bir önceki güne göre % 35 düşmüş olsa da, üç ay öncesine göre % 40 daha yüksekti! Peki, buna; “ilk günün heyecanı ile her şeyin çok iyiye gideceğini, zamların geri alınacağını pahalılığın sona ereceğini ve refaha ulaşacağımızı düşünen samimi davranış” diyebilir miyiz?
İşte asıl mesele bu! Eminim bu vatandaşlar samimi davranış içindeler. Ama şundan da eminim ki; üç beş ay sonra ekonominin daha da kötüye gittiğini gördüklerinde bu defa da, “Dış güçler ve onların işbirlikçilerinin Erdoğan’ı devirmek için oyunları” sözleriyle yine iktidarı savunacaklar. Bu defa da, geçmişte Hollanda’yı protesto için yapılan ‘portakal bıçaklamak’ gibi garip davranışlar sergilenecek!
İşin garibi ise bu davranışlara sahip kitlenin genel olarak ekonomik açıdan sıkıntı içinde bulunması. Ama yine de bunlar; “ne derse liderim, ben hep peşinden giderim” kabulü ile her zaman Erdoğan’ın her dediğini ve her yaptığını ölümüne savunuyorlar!
Peki, bu kitlenin motivasyonu nedir?
“İnsanların motivasyonu dış faktörlerden ziyade kişinin kendi içindeki ihtiyaçlara dayanmaktadır” diyen Maslow, önem sırasına göre beş temel ihtiyaçtan bahsediyor: Fizyolojik İhtiyaçlar (açlık, susuzluk gibi yaşamsal ihtiyaçlar), Güvenlik İhtiyacı (dış tehlikelerden korunma), Sosyal İhtiyaçlar (aidiyet, sevgi, kabul görme, sosyal yaşam), Değer Verilme/Saygınlık İhtiyacı (statü, başarı, itibar, tanınma), Kendini Gerçekleştirme (gelişim, bir işi başarma, yaratıcılık)
Maslow’a göre;”İhtiyaçlar sınırsızdır ve bir ihtiyaç giderilince başka bir ihtiyaç ortaya çıkar. Bir ihtiyacı giderme süreci içinde ise tamamıyla memnun olmak mümkün değildir. Bu esnada, giderilmemiş ihtiyaç kişi için büyük bir motivasyon kaynağıdır, bireyi güdüler ve birey neyi henüz elde etmemişse ona büyük ilgi gösterir.”
Yukarıda bahsettiğimiz kitlenin; Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk iki sırada yer alan, ‘yaşamsal olanlar’ı tatmin seviyesinin, Erdoğan’a muhalif kitlenin geneline göre daha az olacağını düşünüyorum.
Yani şöyle bir gariplik var, temel ihtiyaçlarını dahi tam olarak karşılayamayan kitle ekonomiden şikâyetçi değilken, göreceli olarak daha refah içinde olanlar şikâyetçi!
İşin sırrı galiba, o listede “soyut/sosyal ihtiyaçlar” diyebileceklerimizde!
Sadece yukarıda bahsedilen o kitle değil, muhalif kitleler de dahil ve sadece bizde değil dünyanın her yerinde; kitlelerin, soyut/sosyal ihtiyaçlarını tatmin edecek illüzyona sahip bir lider olduğunda, temel ihtiyaçları asgari oranda karşılamak yeterli!
Bu tür liderler için ihtiyaç olan tek şey sorgulama yeterliliği olmayan bir kitle varlığıdır!
İskender Öksüz, ‘Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler’ adlı kitabında, “Her şeyi bilen cehalet” başlığı altında diyor ki: “Nefret dolu bir ideoloji sahibinin öyle kılı kırk yarmasına gerek yoktur. Doğruluk ve haklılık ve her yerinden fışkırır. Okunmasına, düşünmesine de gerek yoktur.”
Barbel Wardetzki, ise ‘Narsisizm, Ayartma ve İktidar’ adlı kitabında: “Narsisistler; korkakların, çekingenlerin, unutulmuş olanların, aşağılananların gerçekleşmemiş özlemlerine yansıtma alanı olurlar. Kendilerini önemsiz hisseden bazıları da karşılarındakilerinin narsistik ihtişamıyla özdeşleşme yoluyla önem kazanırlar.” diyor!
Sözün özü; “sorgulama yeterliliği olmayan kitle ve onun tatmin edilmemiş soyut ihtiyaçlarına hitap eden lider” bir araya gelince, “Hiçbir şey olmasa da bir şeyler hep olur”!