Hem kendimin, hem ailemin sağlığı ve hem de vicdani sorumluluğum gereği salgının başlangıcından bu yana kaleme aldığım uyarı yazılarım neredeyse yarım kitabı dolduracak kadar oldu sanırım.
Bazı yakın dostlarımın bile umursamadıklarını hatta bu konuda bana tavır aldıklarını bile bile yazdım ve herkesi tedbirli olmaya çağırdım.
Bu bela yok olup gidene kadar da yazmaya devam edeceğim.
Çünkü bu işin şakası yok.
Tek bir kişiye bile bunun ciddiyetini anlatabilmiş ve önlem almasına vesile olmuşsam bundan sadece mutluluk duyarım o kadar.
Başka ne beklentim olabilir ki?
Geçtiğimiz gün İstanbul'dan hal hatır sormak için arayan bir aile dostum, yaşananları da anlattı bu arada.
Oturduğu semtte, ağırlıklı olarak Karadeniz'in bir ilçesinden gelenlerin çoğunlukta olduklarını, neredeyse her gün koronadan bir yakınlarını kaybettiklerini ve memlekete götürüp defnettiklerini, işin ilginç yanı; bu yaşadıklarından ders almayıp döndüklerinde yine hiçbir tedbir almayarak yaşantılarına aynen devam ettiklerini anlatıp üzüntüsünü dile getirdi.
Buralarda durum çok mu farklı sanki?
Kaçımız yaşananlardan ders alıyoruz ki!
Eğer almış olsaydık, geçen yıl tam da 4 Ocak'ta 13bin 695 olan toplam vaka sayısı bugün neredeyse 50 binlerde olur muydu?
Geçtiğimiz gün yine telefonla konuştuğum bir arkadaşım diyor ki; “Bu varyant öldürmüyormuş. Aşılıysan yoğun bakıma bile gitmiyormuşsun.”
Peki ya bu mikrobun içimizde yarattığı ya da yaratacağı hasarları bilen var mı?
Yapmayın etmeyin değerli dostlar.
Sonuçta bir mikrop bu!
Bunu bile bile de tedbirsiz davranmanın ne alemi var Allah aşkına!
Kendimizi düşünmüyorsak da; çocuklarımızı, torunlarımızı, başkalarının evlatlarını düşünelim ve tedbirlere uyalım lütfen!