İnsanın en büyük özelliği farklı yaratılmış olmasıdır. Bu farklılık değil midir ki insanoğlunu Dünya’nın efendisi, aynı zamanda da katili yapan?
İlk tekerleği icat eden insanoğlu diğer canlıların mekanik gücünden yüzyıllarca faydalandıktan sonra petrol yakıtlı motorlar ve göklerde uçan demir yığınlarına sahip olarak Dünya’yı birkaç saat içinde gezebildiği gibi uzayın derinliklerinde de seyahat etme becerisini göstermiştir son yüzyılımızda yaptığı buluşlarla.
Tekerleğin insanoğlunun yaşamına girmesinden sonra bana göre en büyük icat bisikletin yaratılmasıdır. İlk dönemlerde ağır, farklı tekerlek yapılarıyla zorlanan bisiklet severler ilerleyen teknoloji ve yeniliklerle bisikleti yaşamının merkezine almıştır. Öylesine almıştır ki, günümüzde ortaya çıkan çevre ve doğa katliamlarıyla mücadele etmeye çalışan modern insan bisikleti kurtuluş olarak görmektedir.
Gelelim ülkemize.
Bisiklet dünyasında da iki teker sevdalıları bayağı çeşitlilik gösterirler.
Kimisi bisikletiyle özdeşleşir, bazen bisikletini kendisinden bile önemli görür, gözü gibi bakar ona, çizilmesine bile dayanamaz. Her gün temizler, pırıl pırıl gezer, yağmurlu, çamurla havalarda binmeye kıyamaz. Bisikletinin her türlü özelliğini, ayrıntılarını bilir, bisiklet dünyasında çıkan bütün yenilikleri takip eder.

Kimi bisikletçi için bir araçtır bisiklet gideceği yere ulaşmak için. Bir aynası, çamurlukları, önünde veya arkasında taşımak için kullanacağı bir sepet veya heybe olsun yeter. Vitesli olmuş, olmamış umurunda bile değildir.
Kimi için bir amaçtır spor yapmak, sağlıklı ve zinde kalmak açısından.
Çalışanlar içinse gizli bir sevda, hafta sonları veya işe giderken binmeye ancak fırsat bulunandır iki teker. Haklıdır onlar da. İş, aile ve bisiklet. Hepsinin yeri ayrı…
Bazıları için de bir yaşam biçimidir, her gün üstünde gideceği yere götüren, başka spor yapmasına gerek yapmadan doğal olarak en güzel sporu yaptıran ve sayesinde saldığı mutluluk hormonu ile bütün sıkıntılarını unutturan mutlu olmasını sağlayandır bisiklet.
Farklılıklar bunlarla da bitmez;
Kendini genç, güçlü, kondisyonu yüksek görüp “günde şu kadar kilometre yaptım” diyenler de bisikletçidir,
Mütevazi, eski model bisikleti uymayan, çarpık duran kıyafeti ilgi çekmeyen, çoğu zaman eğri duran kaskı, hafif göbeğiyle pek benzetemediğimiz de bisikletçidir.
İlki iki haftada bir gün biner, yılda birkaç festivale katılır, fantezilerinin peşinde koşturur,
Diğeri kısa binişlerle de olsa her gün hayatın içinde hep üzerindedir bisikletinin. Yakın köyleri mesken tutmuş, şehirde gitmediği kahve, tanımadığı emekli kalmamış, esnaf dostu olmuştur.
Yoksul görünümünün altında büyük bir gönül zenginliğine sahiptir de görmesini, bakmasını bilene.