1986 yılında öğretmen olarak Edirne Uzunköprü Maksutlu Köyü’ne atanmıştım. Köyde ve merkez Yunus Emre’de 18 yılım geçti. Bulunduğum okulların öğrencilerini her yıl ya sınav gerekçesiyle veya özel geziler düzenleyerek yılda en az iki-üç kez Edirne’ye getirirdik. Her gelişimizde Söğütlük Kent Ormanı’nda konakladık. Kentin gezilecek, dinlenilecek önemli kamusal alanıdır burası.
Daha sonra emekli olup Edirne’ye yerleşince Kent Konseyi içinde aktif yer aldım. Ki Söğütlük Kent Ormanı’nın amacına uygun, kamusal şekilde kentlilere, ziyaretçilere hizmet vermesinin mücadelesini verdik. Bu mücadele sonucunda özelleştirilemedi ve kentin belediyesi sahiplenerek hizmet vermeye başladı. Bunların hepsi kentlilerin bu alanı savunması sayesinde oldu.
Söğütlük Kent Ormanı’nı bilmeyen yoktur ama yazıyı okuyan kent dışından okurlar için kısa bilgi vereyim: İl merkezinin güney kesiminde Edirne-Karaağaç yolu üzerinde kente iki kilometre mesafede olan bir mesire yeridir. Yüksek ağaçlarla kaplı Meriç kıyısındaki bu alanda gazino, restoran, çocuk parkları, çay bahçeleri, çeşitli eğlence ve spor olanakları sunan yerler vardır.
Her nedense bu tür güzel ve kamusal yerlerde birilerinin gözü hep vardır. 2000’li yıllarda özelleşme kararı alınmıştı ve mafya ilişkileri öne çıkmıştı ki bir kent sevdalısı olan İzzet Arseven öldürülmüştü. Söğütlük Kent Ormanı’nın özelleştirilmesine karşı çıkan kentlilerin etkinlikleri aynı zamanda o zaman Edirne Kent Meclisi olan Kent Konseyi’nin ilk etkinliklerinden biri idi ve zamanın Belediye Başkanı da Hamdi Sedefçi’de pankart taşıyanlardandı.
Daha sonrasında Kent Konseyi önderliğinde kentin tüm duyarlı bileşenleri defalarca etkinlikler yaptı. Amaç hep aynı idi; Kentin en güzel dinlenme ve mesire yerlerinden olan ve aynı zamanda kente her gelenin mutlaka uğradığı bu yerin kentin tanıtımı açısından da önemli olduğu vurgulanarak kentlinin yılda en az bir iki kez gittiği bu yere herkesin defalarca gidebilmesinin sağlanması için gerekli ortamın yaratılması.
Tüm bu talepler ve baskılar sonrasında Belediyemiz Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na ait olan 250 dönümlük bir alanda yer alan İzzet Arseven Kent Ormanı ve Mesire yerini 29 yıllığına tahsis etti. İyi de yaptı.
Ve geldik bu güne. Basında yer aldı, Belediye Başkanı da açıkladı. Binyıllardır halka hizmet veren Söğütlük Kent Ormanı “Millet Bahçesi” olacakmış. Orman Bakanlığı tek taraflı olarak Belediye ile sözleşmesini feshetmiş. Sayın Başkan da “Bizim kültürümüzde devletle ters düşmek, devletle kavga etmek yoktur. Sayın bakan öyle dedikten sonra ‘peki’ dedik” diyerek kentini korumak görevini terk etmiştir! Ki beş yıl önce alanı Belediyeye tahsis eden de ‘devlet’ değil miydi? Açılışı müjdeleyen Sayın Başkanın yanında ‘devlet’in protokolü yok muydu? Burada bir yanlışlık var. Sayın Başkan ile aynı partiden olan birçok Belediye devletin değil iktidarın yanlış ve taraflı kararlarına olağan şekilde, yasal haklarını kullanarak olması gerektiği gibi mücadele ederken Sayın Başkanın teslimiyetini kentliler anlayabilir belki!
Sayın Başkan devlet ile hükümeti ayıramayacak kadar bilgisiz değildir. O da biliyor ki devlet bir kurumlar bileşkesidir, hükümet ise seçimde çoğunluğu sağlayan parti veya partilerden oluşur. Devlet kalıcıdır, hükümetler gidicidir.
Kentin lideri, kentte yerel iktidarın seçilmiş kişisi Sayın Belediye Başkanına düşen görev;kentini hükümetin yanlış kararlarından kenti savunmaktır. Ki konuşmasında Millet Bahçesi projesinde yanlışlıklar olduğunu söylüyor. Sanırım bu aşamada kentliden yana tavır konacaktır.
Bu projenin gidici olan bir iktidar tarafından hayata geçirilmesine karşı kentin muhalif siyasi partileri partililerinin çıkarını korumakla yükümlüdür. Yereldeki kamu kurumları, Kent Konseyi, kentin Demokratik Kitle Örgütleri, üniversite ve tüm diğer kent bileşenlerine düşen görev; bu alanı doğallığı ile kamusal hizmet verilen bir şekilde korumaktır. Bu görev kentliler olarak hepimizin asli ve vazgeçilmez görevidir.
İktidarın icraatlarını ezberledik; kazanç elde etmediği her şeyi yok etmek. Kamusal hizmetleri özelleştirmek. Ayrıca kendi yaşam tarzını dayatmak.Muhafazakârlığı, korumacılığı ile övünen iktidar maalesef her şeyi ya yıkıyor, onarım ile değiştiriyor, başka bir şekle sokarak, isim değiştirerek geçmişi unutturmaya çalışıyor. Sonra da her şeyi kendi ile başlamış gösteriyor. Millet Bahçesi tanımı da bu “geçmişten koparıp yeniden sahiplenme”, “hepsi benim hizmetim” algısının bir yansıması olsa gerek. Yıllardır Kent Ormanı olan yere Millet Bahçesi demenin anlamı yok. Söğütlük konusunda bizim dememiz gereken; gölge etme!
Millet Bahçesi söylemi yıllardır AKP’lilerin bir kesimi tarafından dillendirilmişti. Ancak alt yapısı gerekiyordu. Ki bu süreçte;“Kanal Edirne” yapıldı ve Meriç Nehri de “Kanal Meriç”e dönüştürüldü. Meriç kenarlarının taşlarla kaplanması ve fore kazıkların yapılması amacıyla 145 milyon liranın ödendiğini hepimiz biliyoruz. Sonuç; sıfır, birilerine para aktarıldığı ile kaldı. Çünkü yapılan iş hukuka, doğaya ve akla, bilime tersti.
Mizah olarak düşünürsek; Meriç Kanalı’nın Söğütlük kıyılarındaki betonlar ve ızgara yerlerinin yüksek olması Meriç’in su baskınından korunmak için değil, Söğütlük Millet Bahçesi’nde yuvarlanacak kentlilerin Meriç’e düşmesini engellemek içinmiş meğerse!!!
Şaka bir yana, Söğütlük Kent Ormanı kentlinindir ve kentlilerin izni olmadan dönüştürülemez, değiştirilemez. Akıl, bilim, doğa, akademik araştırmalar ve bil cümle her durum bu alanın doğallığının korunmasını ve kamusal hizmeti işaret etmektedir. Ve biz kentliler buna izin vermemeliyiz…
Bilime, akla rağmen saçma ama yine de hükümet kendine güveniyor ise bu konuda halk oylaması yapsın.
