Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta, Özbekistan'ın Semerkant şehrindeki Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Devlet Başkanları Konseyi Zirvesine katıldı.
Böylece Türkiye, 2012 yılında “Diyalog Ortağı Statüsü”nü elde ettiği Şanghay İşbirliği Örgütü’nün toplantılarına ilk defa Cumhurbaşkanı seviyesinde katılmış oldu.
Aslında, diyalog ortaklığı statüsündeki ülkelerin, karar alma ve imza atma yetkileri yok. Yani ‘sembolik’ sayılabilecek bu katılım, ŞİÖ’ne verilen önem ve geleceğe dair bir niyet göstergesi olarak da değerlendirilebilir. Hele ki tam da, Ukrayna - Rusya Savaşı’nın, Batı Bloğu ile Rusya arasında yarattığı derin kriz ortamında Türkiye’nin bu toplantıya katılması dikkat çekici oldu.
Öncelikle şunu belirtelim: Türkiye NATO üyesi ve Avrupa Birliği’yle de Gümrük Birliği Antlaşması imzalamış, (son yıllarda adeta donmuş da olsa) tam üyelik sürecindeki bir ülke. Bunun dışında Batı dünyasının önemli pek çok siyasi organizasyonlarının içinde de yer alıyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini de kabul etmiş durumda. Ayrıca ticaret hacmimizin çok büyük bir bölümü de Batı ülkeleriyle. Yani ŞİÖ ile var olan diyalog ortaklığı statüsünün, antlaşmalarla içinde bulunduğumuz Batı sistemine alternatif olması mümkün değil!
Ancak yine de bu ziyaret Türkiye’de epeyce ses getirdi ve ziyarete değişik anlamlar yüklendi.
- Bütün kötülükleri Batı’ya yükleyen Avrasyacılar, Türkiye’nin yıllar sonra ŞİÖ toplantısına cumhurbaşkanı düzeyinde katılmasına çok sevindiler.
Hele ki Erdoğan’ın, zirvede ŞİÖ üyelerine; “Güvenlikten ekonomiye, enerjiden ulaşıma, tarımdan turizme kadar her alanda işbirliğine hazırız” demesi ve dönüş yolunda gazetecilere, ‘Türkiye’nin ŞİÖ’ne tam üyelik hedefinden bahsetmesi’ bu kesimde büyük bir heyecan yarattı.
Hemen belirtelim ki; 1996’da Çin, Rusya, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan tarafından Şanghay Beşlisi olarak kurulan örgüte sonradan, Özbekistan, Hindistan ve Pakistan katılmıştı. Semerkant Zirvesi’nde İran’ın da katılımıyla, üye ülke sayısı dokuz oldu.
- Türkiye’nin yıllardır bir parçası olduğu Batı sistemi içinde olmanın, Avrasya sisteminden çok daha iyi olduğunu savunanlar ise şöyle diyor:
“Şanghay Paktı totaliter rejimlerin işbirliğidir. Fredoom House - Dünya Özgürlükler Evi Endeksi'ne göre, Şanghay Paktı'na üye dokuz ülke içinde; insan hakları ve siyasi özgürlükler olarak, özgür ülke statüsünde ülke yoktur. Bir tek Hindistan kısmen özgür ülke statüsündendir. Gerçekte ise; kast sistemine sahip olan Hindistan, insan haklarında dünyanın en kötüsüdür.
Çin'de siyasi anlamda demokrasi yoktur. Çin'de bir milyondan fazla etnik Uygur, Kazak, Hui, acımasız bir şekilde ‘yeniden eğitim’ adı verilen kamplara sürülmüştür. “
Rusya ve diğer ülkelerin durumu da oldukça kötü!
Tek tek yazmak yerine Dünya Demokrasi Endeksi’ndeki sıralarına bakalım: Hindistan 46. Pakistan 104. Kırgızistan 115. Rusya 124. Kazakistan 128. Çin 148. Özbekistan 150. Tacikistan 157. ve yeni üye İran ise 154.
Türkiye ise 103’ncü sırada! Yani maalesef o ülkelerden çok da iyi değiliz.
ŞİÖ karşıtları, içinde bulunduğumuz demokrasi adına utanç verici bu durumun kalıcı hale gelmesi ve hatta daha da geriye düşülmesinden endişe duyarak şöyle diyorlar:
“Şanghay Örgütü, dikta rejimlerini koruyan bir örgüttür. Bu örgüte yanaşmak, Türkiye'nin 200 yıllık Batı yolunu kapatır ve ülkeyi iyice geri götürür.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki tam üyelik müzakerelerinin durma noktasına gelmesinin sebebi, ‘Türkiye'nin otokrasiye kayması ve hukukun üstünlüğünden iyice uzaklaşması’ iken, Şanghay Paktı'nın ise demokrasi ve hukuk derdi yoktur.”
Semerkant Zirvesi’yle ilgili, birbirine zıt bu iki görüş dışında, üçüncü ve daha realist görüş ise şöyle:
Öncelikle; Türkiye’nin Batı sistemi içindeki yeri antlaşmalarla sabittir. Dolayısıyla, Batı sisteminden çıkmadan ŞİÖ’ne tam üye olmamız mümkün değildir.
Türkiye’nin hızla seçim ortamına girdiği bu dönemde, bu zirveye katılmak Erdoğan için büyük bir avantaj sağlama potansiyeli sunuyordu, o da bu fırsatı kullandı.
Böylece;
- Türkiye; Rusya-Ukrayna savaşındaki tarafsızlık politikasıyla verdiği, “bağımsız bir dış politika izleme” algısını, bu zirveyle daha da güçlendirmeye çalıştı.
- Ayrıca Rusya ile biraz daha yakınlaşma içine girerek, yaptırım altındaki Rus ekonomisinin batıya açılan bir penceresi olmaya devam edecek. Böylece zor durumdaki ekonomiye Rusya katkısı sağlayarak, seçime doğru rahatlamaya çalışacak.
- Ve elbette, zirveden paylaşılan özel bir fotoğraf üzerinden, “Dünya Lideri” algısı yaratmaya çalışmak da işin bir başka yönü!