Zaman dağlardan denizlere hızlı akan bir ırmaktır. Anlayabiliyor isek derslerle doludur. Toplumsal anlamda zaman ise; yitirilenlerden dersler çıkarıp kazanılanları örnek aldığımızda anlam kazanır. Son yirmi yılı gözlemlediğimizde yitirilenler öne çıkar. 70-80 yılda ite kaka da olsa kazanılanların son 20-30 yılda yitirildiğini görünce zamanın durmasını istediğimiz zamanlar bile oldu.
Cumhuriyetin 99. yılını kutladık. Coşku vardı. Umut yeterli değilse de umuda kapı aralanmıştı. Yirmi yıldır toplumun yüzde ellisini arkasına alanlar varsa da kalan yüzde ellinin de farklılıklarına rağmen karşı duruşu vardı. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giderken yüzde elli artı bir çoğunluğun gerilediği, tek kişilik karar verici cumhuriyet(!) yanında farklı düşünenlerin de karar mekanizmalarına katılabileceği umuduna kapı açılıyor.
1920'lerin cumhuriyeti ilerici bir adımdı ve 'millet' ile büyüyecek, gelişecekti. Ama olmadı. Bu gün o cumhuriyet yok maalesef. Cumhuriyeti kuruluş felsefesinde amaçlandığı üzere ileriye taşıma mücadelesi veren devrimcileri, demokratları, aydınları elbirliği ile ezdiler, astılar. Bugün muhalefet liderinin söylemiyle dile getirilen 'cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma' mücadelesini verenleri ezenler bu günkü gericiliği ve iktidarını yarattılar. Şimdi eskiye sarılma değil, devrimci, demokrasi ile taçlanmış bir cumhuriyet için mücadele zamanıdır.
Biz biliyor ve söylüyorduk demek istemiyorum. Ama maalesef biliyorduk ve söyledik bunları. Söylediğimiz için vurulduk, öldürüldük, işkencelere maruz kaldık. Ve maalesef gerektiği zaman demokrasi treninden ineceklerini söylediklerinde trenin komutasında onlar vardı.
Toplum olarak anlamasak da, o kadarı olmaz diye önemsemesek de söylemlerinden biliniyordu ümmetten millete geçişi hazmedemeyenlerin amaçları. Daha dün bir Mahir Ünalların söyledikleri hep söylendi. TRT sunucusunu, saf ama doğru duygularını açıkladı diye amaçlarına giden yolda engel görüp görevden almadılar mı? Ne demişti? 'Cumhuriyet bizim ümmetten millete dönüşmemizi sağladı'. Ne kadar doğru bir düşünce değil mi?
Sosyal yaşamda, toplumların hayatında hiçbir şey için geç kalınmış sayılmaz. Önemli olan yaşadıklarımızdan dersler çıkarmaktır. Savaş, ülke savunması gibi durumlar hariç dünyanın durumu ekonomi ile belirlenir. İktidar ve müritlerinin peşinde koşanlar da artık bu gerçeği gördü. Fanteziler, kibirler, büyüklük umutları gerçek karşısında yere çakıldı.
Bu güne kadar hangi fantezileri söylediler?
Lozan'ın gizli maddeleri var ve yüzüncü yılda açıklanacak! Yeni Osmanlı ile dünyaya egemen olacağız! Cumhuriyet bir ihanet operasyonudur ve bizi dilimizden, dinimizden kopardı! Dünya liderimizin önderliğinde büyüyeceğiz! Yüzyıllık reklam arasından yüzüncü yılda kurtulacağız! Müslümanların halifesi ve dünyanın lideri ülke olacağız! 1920'lerde bizden çalınanları geri alacağız ve çok zengin, çok büyük, en büyük, en zengin olacağız!
Resmi ağızlardan duyduklarımız yanında sosyal medyada yayılan renkli görsellere hepimiz tanık olduk. Bu tür fantezilerle kaç insanımızı ikna edebildiklerini seçim zaferleri ile gördük. Bu tür sahte umutlar bir süre seçmenin moralini iyi tuttu ve umutla iktidara bağlılığı arttırdıysa da artık mızrak çuvala sığmıyor. Çünkü hiçbirisi karnımızı doyurmadı.
Ve işte yirmi yılın sonunda gerçekle karşılaştık ve geçim derdi tüm fantezileri yıktı. Toplum artık yeter deme aşamasında. Fantezilerin gerçek nedeninin aş-iş mücadelesini örtmeyi, ötelemeyi yarattığını gördü. Cumhuriyet kuruluş felsefesinin ümmetten millete ve devamında halka gidişin temeli olduğunu anladı.
99. yıl kutlamaları da gösterdi ki biz halk olduk gayri. Yasaklardan, yoksulluktan, yalanlardan bıktık. Saraçlarda Edip Akbayram'ı dinlerken çevreyi gözledim. Genç-yaşlı, emekli-çalışan, türbanlı-etekli, başını örten-örtmeyen, yanında çocuğu-büyüğü orta yaşlılar, evli-bekâr insanlar el ele, omuz omuza hayata, müziğe birlikte eşlik etmekte ve bil cümle halk umuda kapı açmış, coşuyordu.
Özgürlük; bir gün gelir her tür yurttaşın talebi olur. Çünkü kendisi özgür değilse diğerlerinin de özgürlüğünü dert eder ve özgürlüğü herkes için talep eder. Hele de aş-iş olmamasını özgürlüğün olmamasından kaynaklandığını anladıysa, gerisi sadece kararlı, umutlu, yalansız dolansız mücadeleye ve iyi önderliklere kalır. 100. yıl işte bu güzelliklerin yeniden halkla buluştuğu yıllar olacaktır.
İstediklerimiz, arzuladıklarımız, hayal ettiklerimiz birileri tarafından bize bahşedilmeyecektir, bizler savunur ve mücadelesini verir isek kazanılacaktır.
İktidarın elitleri yine fanteziler üretecek, hayaller pazarlayacak ama çıkarlarını gözeten az bir kesim dışında kanan olmayacak. Bu bizlerin de kararlılığı ile sağlanacak. Unutmayalım; hak verilmez alınır.