Yıllardır kapısının önünde bekletilen, çeşitli bahanelerle içeriye alınmayıp tam tersi her yıl daha da uzaklaştırılan bir ülkenin kızları, incecik parmakları, güçlü smaçları, pasları, şutları ile o kapıyı öyle bir zarafetle açtılar ki, o keyifli anları kelimelere sığdırmak mümkün değil. Avrupa karasındaki tüm rakiplerini tek tek köşelerine gönderip, o kale kapısı gibi korunaklı kapıdan içeriye, öyle kuğu gibi bir giriş yaptılar ki, Avrupa'ya sadece alkışlamak kaldı.
Sportif bir mücadelesinin sonucu, bir ülkenin üzerinde güneş gibi de doğarmış… Bu bir metafor olabilir, ama bir de yüreklerinize sorun. Eğer karanlıktan nasır bağlamamış ise, size anlatacaktır, o güneşin, ışıklarının ulaşabildiği en ücra köşeleri nasıl aydınlatıp, kan, can verdiğini… Yürekleri karanlığa teslim olanlar kendilerini muaf tutup, bu konunun dışında sayabilirler…
Bir insanın verilen o mücadeleyi görmeyip, sadece et ve kumaş parçalarını görebilmesi ve kötücül bir ruh halinde olabilmesi için ilk insandan bu güne hiç evrim geçirmemiş, yerinden milim kımıldamamış olması gerekir. Oysa üzerimizde sadece hayvan postuyla dolaşırken, bir incir yaprağının ardında gizlenirken, insanoğlu işte o zaman çıplaktı. Sonra soğukta kışlık, sıcakta yazlık giysiler giymeyi öğrendik. İnsanlık tarihi ne süreçlerden, hangi testlerden, aşamalardan geçti, ne badireler atlattı… Düşünüyorum da acaba bir kısmımız zaman makinesi ile geriye mi döndü? Yoksa geçmişte onları orada mı unutmuştuk, şimdi uyum zorluğu çekiyorlar!?...
Avrupa Birliği'nin başkentinde NATO'nun merkezinde, Türkiye'yi AB'den dışlayanlara (buna çanak tutanları biliyor ve unutmuyoruz) Türk Kadınının unutulmaz cevabı, "Biz AB'li olmasak da, Avrupa'nın en büyüğüyüz!" oldu. Bu cevabı herkes kendi meşrebince okudu. Kimi sportif, kimi güç, denge, kimi mücadele ruhu, kimi sosyolojik, kimi psikolojik… Ben de siyasi tarafından okudum. Hükümetlerin, bakanlarının, elçilerinin yaptıklarından daha büyük ses getirdi kızlarımızın bu dürüst, sportmen, tertemiz ve kimsenin tek bir gölge bile düşüremeyeceği başarısı…
Voleybol Kadınlar Uluslar Ligi Şampiyonluğunun bir tesadüf olmadığını, birkaç ay içinde Avrupa'nın da en büyüğü olarak kanıtladılar. Hem de Nerede? Brüksel'de, Avrupa Birliği'nin başkenti, NATO'nun merkezinde.
Türk kızlarının zarafet ve fair play ruhuyla, sportif kuralları önceleyerek verdiği derse nasıl sevinilmez!? Sevinmemek için bahane aramaya gerek yok… Bırakın kendinizi, milyonda bir yaşadığımız, yaşayabildiğimiz bu yürek dolusu coşkuyu birlikte paylaşalım…
Bir toplumu millet yapan ortak değerleri, ortak sevinçleri, tasaları ve kederleridir. Bunu bize ortaokulda 'Yurttaşlık Bilgisi' dersinde öğrettiler. O derste bunun gibi daha bir sürü yararlı bilgiler verdiler... Neden hala bir takım insanlar bu ortak duygudaşlık yerine ayrışmayı, farklılaşmayı, ötekileşme ve ötekileştirmeyi tercih ediyor. Bizim geçmiş yıllarda öğündüğümüz bir çok değerimiz işte bu nedenlerle törpülenip silikleşti.
Oysa kızlarımız öyle bir özgüvenle çıktılar ki maçlara, çok az geri düştüler. Ama o geri düşüşlerden şahane bir kimlik ve karakterle geri dönmeyi başardılar. Karşılarına çıkan tüm rakiplerini Avrupa karasında ait oldukları coğrafi konumlarına gönderdiler. Bu nasıl bir motivasyon ve mücadele ruhu taşıdıklarının kanıtı. Onların bu mücadeleci ruhundan keşke herkes, hepimiz payımıza düşen dersi alabilsek.
Kararmış sıkıntılı, bezgin ruhlarımıza ilaç gibi gelen mücadele süreçleri kızlarımızın Avrupa Şampiyonluğu ile şimdilik tamamlandı. Kısa bir süre sonra olimpiyat elemeleri ile geri gelecekler. Bu süre içinde onlarsız kendimi çok yalnız, bezgin, huzursuz ve mutsuz hissedeceğim kesin.
Kuşların uçabilmeleri için sağlam kanatlara ihtiyacı vardır. Ülkemin melek kanatlı kızları bizleri mutluluktan uçurduğunuz her saniye için hepinize ayrı ayrı ve sonsuz teşekkür ediyorum.